Ekser günlerde geliyordu, kemâl-i şevk ile dinliyordu ve istinsah ediyordu. Sonra kendine, otuz lira ücret mukabilinde umum Sözleri ve Mektûbâtı yazdırdı. Onun maksadı, memleketinde neşretmek ve hem hemşehrilerini tenvir etmek idi. Sonra ba’zı düşünceler neticesinde risâleleri tasavvur ettiği gibi neşretmedi, sandığa bıraktı. Birden elîm bir hadise yüzünden bir sene gam ve gussa çekti. Risâlelerin neşri ile ona adâvet edecek resmî birkaç düşmanlara bedel, zâlim insafsız çok düşmanları buldu; bir kısım dostlarını kaybetti.
ON ÜÇÜNCÜSÜ: Hâfız Hâlid’dir (R.H.). Kendisi der: “Evet i’tiraf ediyorum, Üstadımın hizmet-i Kur’âniyede neşrettiği âsârın tesvidinde hararetli bir sûrette bulunduğum zaman mahallemizde bir câmi imamlığı vardı. Eski kisve-i ilmiyemi, sarığı bağlamak niyetiyle muvakkaten o hizmete fütur verip, bilmeyerek çekildim. Maksadımın aksiyle şefkatli bir tokat yedim. Sekizdokuz ay imamlık ettiğim halde, müftünün çok vaadlerine rağmen, fevkalâde bir sûrette sarığı saramadım. Şübhemiz kalmadı ki, o kusurdan bu şefkatli tokat geldi. Ben Üstadımın hem bir muhatabı, hem bir müsevvidi idim. Benim çekilmem ile tesvid hususunda sıkıntı çekmişti. Her ne ise... Yine şükür ki; kusurumuzu anladık ve bu hizmetin de ne kadar kudsî olduğunu bildik. Ve Şâh-ı Geylanî gibi arkamızda melek-i siyanet gibi bir Üstad bulunduğuna i’timad ettik.
Ez’afü’l-ibâd
HÂFIZ HÂLİD
ON DÖRDÜNCÜSÜ: Üç Mustafanın küçücük “üç tokat” yemeleridir.
Birincisi: Mustafa Çavuş (R.H.) sekiz senedir bizim husûsi küçük câmie, hem sobasına, hem gazyağına, hem kibritine kadar hizmet ediyordu. Hatta gazyağını ve kibritini sekiz senedir kendi kesesinden sarfettiğini sonra öğrendik. Cemâate, husûsan Cuma gecelerinde gâyet zarûri bir iş olmayınca geri kalmıyordu. Sonra ehl-i dünya onun safvet-i kalbinden istifade ederek dediler ki: “Sözlerin bir kâtibi olan Hâfızın sarığına ilişecekler. Hem gizli ezan, muvakkaten terkedilsin. Sen kâtibe söyle, cebir görmeden evvel sarığı çıkarsın.” O bilmiyordu ki: Hizmet-i Kur’âniyede bulunan birisinin sarığını çıkarmağa dâir sözü tebliğ etmek, Mustafa Çavuş gibi yüksek ruhlulara pek ağırdır. Onların sözlerini tebliğ etmiş. O gece rü’yada ben görüyordum ki: Mustafa Çavuş’un elleri kirli, kaymakam arkasında olarak odama geldi. İkinci gün ona dedim: Mustafa Çavuş, sen bugün kim ile görüştün? Seni elin mülevves bir sûrette kaymakamın arkasında gördüm. Dedi: “Eyvah! Bana böyle bir söz, muhtar söyledi, kâtibe söyle. Ben arkasında ne olduğunu bilmedim.”