İşte Kur’ân-ı Hakîm bu sırr-ı azîmi ifade içindir ki, kâinatın dâire-i âzamından, meselâ semavât ve arzın hilkatinden bahsettiği vakit birden en küçük bir dâireden ve en dakik bir cüz’îden bahseder; tâ ki, zâhir bir sûrette Hâtem-i Ehadiyeti göstersin. Meselâ: Hilkat-ı semavât ve arzdan bahsi içinde hilkat-ı insandan ve insanın sesinden ve sîmâsındaki dekaik-ı ni’met ve hikmetten bahis açar. Tâ ki, fikir dağılmasın, kalb boğulmasın, ruh Ma’bûdunu doğrudan doğruya bulsun. Meselâ:
Âyeti mezkûr hakîkatı mu’cizane bir sûrette gösteriyor. Evet, hadsiz mahlûkatta ve nihayetsiz bir kesrette vahdet sikkeleri, mütedâhil dâireler gibi en büyüğünden, en küçük sikkeye kadar envâı ve mertebeleri vardır. Fakat o vahdet ne kadar olsa yine kesret içinde bir vahdettir. Hakîki hitabı tam te’min edemiyor. Onun için, vahdet arkasında ehadiyet sikkesi bulunmak lâzımdır. Tâ ki, kesreti hâtıra getirmesin. Doğrudan doğruya Zât-ı Akdes’e karşı kalbe yol açsın. Hem Sikke-i Ehadiyete nazarları çevirmek ve kalbleri celbetmek için, O Sikke-i Ehadiyet üstünde gâyet cazibedar bir nakış ve gâyet parlak bir nur ve gâyet şirin bir halâvet ve gâyet sevimli bir cemâl ve gâyet kuvvetli bir hakîkat olan rahmet sikkesini ve rahîmiyet hâtemini koymuştur. Evet, o rahmetin kuvvetidir ki, zîşuûrun nazarlarını celbeder, kendine çeker ve ehadiyet sikkesine îsâl eder. Ve Zât-ı Ehadiyeyi mülâhaza ettirir ve ondan
deki hakîki hitaba mazhar eder. İşte “Bismillahirrahmanirrahîm” Fatihanın fihristesi ve Kur’ân’ın mücmel bir hülâsası olduğu cihetle, bu mezkûr sırr-ı azîmin ünvanı ve tercümânı olmuş. Bu unvânı eline alan, rahmetin tabakatında gezebilir. Ve bu tercümânı konuşturan, esrâr-ı rahmeti öğrenir ve envâr-ı Rahîmiyeti ve şefkati görür.
Beşinci Sır: Bir hadîs-i şerifte vârid olmuş ki:
-ev kemâ kâl- Bu Hadîsi Şerifi, bir kısım ehl-i tarikat, akaid-i îmaniyeye münâsib düşmeyen acîb bir tarzda tefsir etmişler. Hatta onlardan bir kısım ehl-i aşk, insanın sîmâyı ma’nevîsine bir Sûret-i Rahman nazariyle bakmışlar. Ehl-i tarîkatın bir kısm-ı ekserinde sekr ve ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakîkata muhalif telakkilerinde belki ma’zûrdurlar.