Eğer sen divânelik edip; zerrede, o kitabın ince hurufatını okuyacak kadar bir göz bulunduğunu tevehhüm etsen; o vakit o zerrenin şehâdetini redde çalışabilirsin. Evet, Fâtır-ı Hakîm, Kitab-ı Mübînin düstûrlarını gâyet güzel bir sûrette ve muhtasar bir tarzda ve has bir lezzette ve mahsus bir ihtiyaçta icmal edip derceder. Herşey öyle has bir lezzet ve mahsus bir ihtiyaç ile amel etse, o Kitab-ı Mübînin düstûrlarını bilmeyerek imtisal eder. Meselâ: Hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hânesinden çıkar; durmayarak insanın yüzüne hücum eder, uzun asâsiyle vurur, âb-ı hayat fışkırtır, içer. Hücumdan kaçmakta, erkân-ı harb gibi meharet gösterir. Acaba bu küçük, tecrübesiz, yeni dünyaya gelen mahlûka bu san’atı ve bu fenn-i harbi ve su çıkarmak san’atını kim öğretmiş ve nerede öğrenmiş? Ben, yâni bu biçâre Said i’tirâf ediyorum ki: Eğer ben o hortumlu sineğin yerinde olsaydım; bu san’atı, bu kerr u ferr harbini ve su çıkarmak hizmetini çok uzun dersler ve çok müteaddid tecrübelerle ancak öğrenebilirdim.
İşte ilhama mazhar olan arı, örümcek ve yuvasını çorap gibi yapan bülbül gibi hayvânâtı bu sineğe kıyas et. Hatta nebâtâtı da aynen hayvânâta kıyas edebilirsin. Evet, Cevvad-ı Mutlak (Celle Celâluhu), her ferd-i zîhayatın eline lezzet midadiyle ve ihtiyaç mürekkebiyle yazılmış bir tezkereyi vermiş. Onunla evâmir-i tekviniyenin proğramını ve hizmetlerinin fihristesini tevdi etmiştir. Bak o Hakîm-i Zülcelâl’e; nasıl Kitab-ı Mübînin düstûrlarından arı vazifesine âid mikdarını bir tezkerede yazmış, arının başındaki sandukçaya koymuştur. O sandukçanın anahtarı da, vazifeperver arıya has bir lezzettir. Onunla sandukçayı açar, proğramını okur, emri anlar, hareket eder.Âyetinin sırrını izhar eder. İşte eğer bu Sekizinci Nota’yı tamam işittin ve tam anladınsa, bir hads-i îmanî ile nin bir sırrını,nin bir hakîkatını,nun bir düstûrunu,nun bir nüktesini anlarsın.