İşte bu müdhiş sebebin verdiği vahîm neticeleri görmemenin yegâne çâresi, “dokuz emirdir.”
1 - Müsbet hareket etmektir ki; yâni: Kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adâveti ve başkalarının tenkîsi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin; onlarla meşgul olmasın.
2 - Belki, dâire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrebde olursa olsun, medâr-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok râbıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek...
3 - Ve haklı her meslek sâhibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise: “Mesleğim haktır, yahud daha güzeldir” diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini imâ eden, “Hak yalnız benim mesleğimdir” veyahut “Güzel benim meşrebimdir” diyemez olan insaf düstûrunu rehber etmek.
4 - Ve ehl-i hakla ittifak, Tevfik-i İlâhînin bir sebebi ve diyânetteki izzetin bir medârı olduğunu düşünmekle...
5 - Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık tesanüd sebebiyle cemâat sûretindeki kuvvetli bir şahs-ı ma’nevînin dehâsıyla hücumu zamanında; o şahs-ı ma’nevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlub düştüğünü anlayıp ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı ma’nevî çıkarıp o müdhiş şahs-ı ma’nevî-i dalâlete karşı, hakkaniyeti muhafaza ettirmek.
6 - Ve hakkı, bâtılın savletinden kurtarmak için...
7 - Nefsini ve enâniyetini
8 - Ve yanlış düşündüğü izzetini
9 - Ve ehemmiyetsiz rekabetkârane hissiyatını terketmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkıyla îfa eder. (Hâşiye)
ÜÇÜNCÜ SEBEB: Ehl-i hakkın ihtilâfı, himmetsizlikten ve aşağılıktan ve ehl-i dalâletin ittifakı, uluvvü himmetten değildir. Belki ehl-i hidâyetin ihtilâfı, uluvvü himmetin sû-i isti’malinden ve ehl-i dalâletin ittifakı, himmetsizlikten gelen zaaf ve aczdendir. Ehl-i hidâyeti, uluvvü himmetten sû-i isti’male ve dolayısıyla ihtilâfa ve rekabete sevkeden, âhiret nokta-i nazarında bir haslet-i memdûha sayılan hırs-ı sevab ve vazife-i uhreviyede kanaatsızlık cihetinden ileri geliyor.
--------------------------------------(Hâşiye): Hattâ hadîs-i sahihle, âhir zamanda İsevîlerin hakîki dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakîkat, değil yalnız dindaşı, meslekdaşı, kardeşi olanlarla samîmi ittifak etmek, belki Hristiyanların hakîki dindar ruhanileri ile dahi, medâr-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medâr-ı münakaşa ve nizâ’ etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar...