Şöyle ki: Bana sekiz sene kemâl-i sadakatla hiç gücendirmeden hizmet eden Barlalı Süleyman’ın halasının, bir vakit gözü kapandı. O sâliha kadın, bana karşı haddimden yüz derece fazla hüsnü zan ederek, “gözümün açılması için duâ et” diyerek, Câmi kapısında beni yakaladı. Ben de, o mübârek ve meczûbe kadının salâhatini duâma şefaatçı yapıp, “Ya Rabbi onun salâhati hürmetine onun gözünü aç” diye yalvardım. İkinci gün Burdur’lu bir göz hekimi geldi, gözünü açtı. Kırk gün sonra yine gözü kapandı. Ben çok müteessir oldum.. çok duâ ettim. İnşâallah o duâ Âhireti için kabul olmuştur. Yoksa benim o duâm, onun hakkında gâyet yanlış bir bedduâ olurdu. Çünkü eceli kırk gün kalmıştı. Kırk gün sonra ALLAH rahmet etsin vefat eyledi.
İşte o merhûme, kırk gün Barla’nın hazinane bağlarına rikkatli ihtiyarlık göziyle bakmasına bedel; kabrinde, Cennet bağlarını kırk bin günlerde seyredeceğini kazandı. Çünkü, îmanı kuvvetli, salâhatı şiddetli idi. Evet, bir mü’min gözüne perde çekilse ve gözü kapalı kabre girse, derecesine göre, ehl-i kuburdan çok ziyade o âlem-i nuru temaşa edebilir. Bu dünyada nasıl çok şeyleri biz görüyoruz.. kör olan mü’minler görmüyorlar. Kabirde o körler, îman ile gitmiş ise, o derece ehl-i kuburdan ziyade görür. En uzak gösteren dürbinlerle bakar nevinde, kabrinde derecesine göre Cennet bağlarını sinema gibi görüp temaşa ederler.
İşte böyle gâyet nurlu ve toprak altında iken göklerin üstündeki Cenneti görecek ve seyredecek bir gözü, bu gözündeki perde altında şükür ile sabır ile bulabilirsin. İşte o perdeyi senin gözünden kaldıracak, o gözle seni baktıracak göz hekimi, Kur’ân-ı Hakîm’dir.
ON BEŞİNCİ DEVA: Ey ah ü enin eden hasta! Hastalığın sûretine bakıp ah! eyleme. Ma’nasına bak oh! de. Eğer hastalığın ma’nası güzel birşey olmasa idi, Hâlik-ı Rahîm en sevdiği ibadına hastalıkları vermezdi. Halbuki, Hadîs-i sahihde vardır ki:
ev kemâ kal yâni: “En ziyade musîbet ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kâmilleridirler.” Başta Hazret-i Eyyub Aleyhisselâm, enbiyalar sonra evliyâlar ve sonra ehl-i salâhat çektikleri hastalıklara birer ibâdet-i hâlisa, birer hediye-i Rahmaniye nazariyle bakmışlar; sabır içinde şükretmişler. Hâlik-ı Rahîmin rahmetinden gelen bir ameliyat-ı cerrahiye nev’inden görmüşler. Sen ey ah u fizar eden hasta! Bu nurânî kafileye iltihak etmek istersen, sabır içinde şükret. Yoksa şekva etsen, onlar seni kafilelerine almıyacaklar.