Lemalar | Yirmialtıncı Lema | 255
(222-267)

Fakat bu gaye-i hayâl ve hedef-i ruh ve netice-i fıtratın tahakkuku, ancak ve ancak bütün mahlûkatının bütün harekâtlarını ve sekenatlarını ve ahval ve a’mâllerini, kavlen ve fiilen bilen ve kaydeden ve bu küçücük ve âciz-i mutlak nev’-i insanı kendine dost ve muhatab eden ve bütün mahlûkat üstünde bir makam veren bir Kadîr-i Mutlakın hadsiz kudretiyle ve insana nihayetsiz inâyet ve ehemmiyet vermesiyle olabilir, diye düşünürken bu iki noktada, yâni böyle bir kudretin faaliyeti ve zâhiren bu ehemmiyetsiz insanın hakîkatlı ehemmiyeti hakkında îmanın inkişafını ve kalbin itminanını veren bir îzah istedim. Yine o Âyete müracaat ettim; dedi ki:daki ya dikkat edip, senin ile beraber lîsan-ı hâl ve lîsan-ı kal ile yı kimler söylüyorlar, dinle!” emretti. Birden baktım ki, hadsiz kuşlar ve kuşçuklar olan sinekler ve hesabsız hayvanlar ve nihayetsiz nebatlar ve gâyetsiz ağaçlar dahi benim gibi lîsan-ı hal ile ma’nasını yâdediyorlar ve herkesin yâdına getiriyorlar ki; bütün şerâit-i hayatiyelerini tekeffül eden öyle bir vekilleri var ki, birbirine benzeyen ve maddeleri bir olan yumurtalar ve birbirinin misli gibi katreler ve birbirinin aynı gibi habbeler ve birbirine müşâbih çekirdeklerden kuşların yüz bin çeşitlerini, hayvanların yüz bin tarzlarını, nebatatın yüz bin nev’ini ve ağaçların yüz bin sınıfını yanlışsız, noksansız, iltibassız, süslü, mîzanlı, intizamlı, birbirinden ayrı fârikalı bir sûrette gözümüz önünde, husûsan her baharda gâyet çok, gâyet kolay, gâyet geniş bir dâirede, gâyet çoklukla halkeder, yapar bir kudretin azamet ve haşmeti içinde beraberlik ve benzeyişlik ve birbiri içinde ve bir tarzda yapılmalarıyla vahdetini ve ehadiyetini bize gösterir ve böyle hadsiz mu’cizatı ibraz eden bir fiil-i Rubûbiyete, bir tasarruf-u Hallakıyete müdahale ve iştirak mümkün olmadığını bildirir diye anladım. Her mü’min gibi benim hüviyet-i şahsiyemi ve mâhiyet-i insaniyemi anlamak isteyenler ve benim gibi olmak arzu edenler daki cem’iyyetinde bulunan enenin, yâni nefsimin tefsirine baksınlar. Ehemmiyetsiz, hakir ve fakîr görünen vücûdum —her mü’minin vücûdu gibi— ne imiş, hayat ne imiş, insaniyet ne imiş, İslâmiyet ne imiş, îman-ı tahkikî ne imiş, Mârifetullah ne imiş, muhabbet nasıl olacakmış? Anlasınlar, dersini alsınlar!..

Dinle
-