Lemalar | Otuzuncu Lema | 335
(304-356)

Aynen öyle de: Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’un Muhyî isminin cilve-i âzamı ile berrin yüzünde ve bahrin içinde zîhayatların kudret-i İlâhîyye ile parlayıp, arkalarından gelenlere yer vermek için “YA HAYY!” deyip perde-i gaybda gizlenmeleri; bir hayat-ı sermediye sâhibi olan Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’un hayatına ve vücub-u vücûduna şehâdetler, işâretler ettikleri gibi.. umum mevcûdâtın tanziminde eseri görünen İlm-i İlâhîye şehâdet eden bütün deliller ve kâinata tasarruf eden kudreti isbat eden bütün bürhanlar ve tanzim ve idare-i kâinatta hükümfermâ olan irade ve meşieti isbat eden bütün hüccetler ve Kelâm-ı Rabbânî ve Vahy-i İlâhîyyenin medârı olan Risâletleri isbat eden bütün alâmetler, mu’cizeler ve hâkezâ yedi sıfât-ı İlâhîyyeye şehâdet eden bütün delâil; bil’ittifak Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’un hayatına delâlet, şehâdet, işâret ediyorlar. Çünkü nasıl bir şeyde görmek varsa, hayatı da var; işitmek varsa, hayatın alâmetidir; söylemek varsa, hayatın vücûduna işâret eder; ihtiyar, irade varsa hayatı gösterir.. aynen öyle de; bu kâinatta âsâriyle vücûdları muhakkak ve bedihî olan kudret-i mutlaka ve irade-i şamile ve ilm-i muhit gibi sıfatlar bütün delâilleriyle Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’un hayatına ve vücub-u vücûduna şehâdet ederler ve bütün kâinatı bir gölgesiyle ışıklandıran ve bir cilvesiyle bütün dâr-ı Âhireti zerratiyle beraber hayatlandıran hayat-ı sermediyesine şehâdet ederler.

Hem hayat, “Melâikeye Îman” rüknüne dahi bakar, remzen isbat eder. Çünkü, mâdem kâinatta en mühim netice hayattır ve en ziyâde intişar eden ve kıymetdarlığı için nüshaları teksir edilen ve zemîn misafirhânesini gelip geçen kafilelerle şenlendiren zîhayatlardır.. ve mâdem Küre-i Arz bu kadar zîhayatın envâiyle dolmuş ve mütemadiyen zîhayat envâlarını tecdid ve teksir etmek hikmetiyle her vakit dolar boşanır ve en hasis ve çürümüş maddelerinde dahi kesretle zîhayatlar halkedilerek bir mahşer-i huveynat oluyor.. ve mâdem hayatın süzülmüş en sâfi hülâsası olan şuur ve akıl ve en latif ve sabit cevheri olan ruh, bu Küre-i Arz’da gâyet kesretli bir sûrette halkolunuyorlar; âdeta Küre-i Arz, hayat ve akıl ve şuur ve ervah ile ihya olup öyle şenlendirilmiş... Elbette Küre-i Arz’dan daha latif, daha nurânî, daha büyük, daha ehemmiyetli olan ecrâm-ı semâvîye; ölü, câmid, hayatsız, şuursuz kalması imkân haricindedir. Demek; gökleri, Güneşleri, yıldızları şenlendirecek ve hayattar vaziyetini verecek ve netice-i hilkat-ı semavâtı gösterecek ve Hitabat-ı Sübhaniyeye mazhar olacak olan zîşuur, zîhayat ve semavâta münâsib sekeneler, her halde sırr-ı hayatla bulunuyorlar ki, onlar da melâikelerdir.

Hem hayatın sırr-ı mâhiyeti “Peygamberlere Îman” rüknüne bakıp remzen isbat eder.

Ses Yok