Lemalar | Otuzuncu Lema | 332
(304-356)

Evet izzet-i azamet ister ki, esbâb perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında.. Fakat vahdet ve celâl ister ki; esbâb, ellerini çeksinler te’sir-i hakîkiden... Fakat hayatın hem zâhirî, hem bâtınî, hem mülk, hem melekût vecihleri kirsiz, noksansız, kusursuz olduğundan; şekvâları ve i’tirâzları da’vet edecek maddeler onda bulunmadığı gibi, izzet ve kudsiyet-i kudrete münâfî olacak pislik ve çirkinlik olmadığından, doğrudan doğruya perdesiz olarak Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’un “ihya edici, hayat verici, diriltici” isminin eline teslim edilmişlerdir. Nur da öyledir, vücûd ve îcad da öyledir. Onun içindir ki; îcad ve halk doğrudan doğruya, perdesiz, Zât-ı Zülcelâl’in kudretine bakar. Hatta yağmur bir nevi hayat ve rahmet olduğundan, vakt-i nüzûlü bir muttarid kanuna tabi kılınmamış; tâ ki, her vakt-i hâcette eller Dergâh-ı İlâhîyyeye rahmet istemek için açılsın. Eğer yağmur, Güneş’in tulûu gibi bir kanuna tâbi olsaydı; o ni’met-i hayatiye, her vakit rica ile istenilmeyecekti.

Üçüncü Remiz: Yirmi Dokuzuncu hassasında denilmiştir ki; kâinatın neticesi hayat olduğu gibi; hayatın neticesi olan şükür ve ibâdet dahi, kâinatın sebeb-i hilkati ve ille-i gaiyesi ve maksud neticesidir. Evet bu kâinatın Sâni-i Hayy-ı Kayyûm’u bu kadar hadsiz envâ-ı ni’metiyle kendini zîhayatlara bildirip sevdirdiğine mukabil, elbette zîhayatlardan o ni’metlere karşı teşekkür ve sevdirmesine mukabil sevmelerini ve kıymetdar san’atlarına mukabil medh ü sena etmelerini; ve evâmir-i Rabbânîsine karşı itaat ve ubûdiyetle mukabele edilmelerini ister.

İşte bu Sırr-ı Rubûbiyete göre teşekkür ve ubûdiyet, bütün envâ-ı hayatın ve dolayısiyle bütün kâinatın en ehemmiyetli gayesi olduğundandır ki, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân pek çok hararetle ve şiddetle ve halâvetle şükür ve ibâdete sevkediyor. Ve ibâdet Cenab-ı Hakk’a mahsus ve şükür ona lâyık ve hamd ona hastır diye çok tekrar ile beyân ediyor. Demek bu şükür ve ibâdet doğrudan doğruya Mâlik-i Hakîkisine gitmek lâzım olduğunu ifade için, hayatı bütün şuunatiyle perdesiz kabza-i tasarrufunda tutmasına delâlet eden

gibi Âyetler; pek sarih bir sûrette vâsıtaları nefyedip, doğrudan doğruya hayatı Hayy-ı Kayyûm’un dest-i kudretine münhasıran veriyor. Evet minnetdarlık ve teşekkürü da’vet eden ve muhabbet ve sena hissini tahrik eden, hayattan sonra rızk ve şifa ve yağmur gibi vesîle-i şükran şeyler dahi doğrudan doğruya Zât-ı Rezzâk-ı Şâfî’ye âid olduğunu; esbâb ve vesâit bir perde olduğunu

Ses Yok