Lemalar | Otuzuncu Lema | 331
(304-356)

Evet bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediye olduğu gibi, bir meyvesi de, hayatı veren Zât-ı Hay ve Muhyî’ye karşı şükür ve ibâdet ve hamd ve muhabbettir ki; bu şükür ve muhabbet ve hamd ve ibâdet ise; hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın gayesidir. Ve bundan anla ki; bu hayatın gayesini “rahatça yaşamak ve gafletli lezzetlenmek ve heveskârane ni’metlenmektir” diyenler, gâyet çirkin bir cehaletle; münkirane, belki de kâfirane, bu pek çok kıymetdar olan hayat ni’metini ve şuur hediyesini ve akıl ihsanını istihfaf ve tahkir edip, dehşetli bir küfran-ı ni’met ederler.

İkinci Remiz: İsm-i Hayy’ın bir cilve-i âzamı ve İsm-i Muhyî’nin bir tecelli-i eltafı olan bu hayatın Birinci Remiz’deki fihristesi zikredilen bütün mertebeleri ve vasıfları ve vazifeleri beyân etmek, o vasıflar adedince risâleler yazmak lâzım geldiğinden, Risâle-i Nur’un eczalarında o vasıfların, o mertebelerin, o vazifelerin bir kısmı îzah edildiğinden, kısmen tafsilatı Risâle-i Nur’a havale edip, burada birkaç tanesine muhtasaran işâret edeceğiz.

İşte, hayatın yirmi dokuz hâssalarından yirmi üçüncü hassasında şöyle denilmiştir ki: Hayatın iki yüzü de şeffaf, kirsiz olduğundan, esbâb-ı zâhiriyye, ondaki Tasarrufat-ı Kudret-i Rabbânîyeye perde edilmemiştir. Evet bu hassanın sırrı şudur ki; kâinatta gerçi herşeyde bir güzellik ve iyilik ve hayır vardır; ve şer ve çirkinlik gâyet cüz’îdir ve vâhid-i kıyasîdirler ki, güzellik ve iyilik mertebelerini ve hakîkatlarının tekessürünü ve taaddüdünü göstermek cihetiyle, o şer ise hayır; ve o kubh dahi hüsün olur. Fakat, zîşuurların nazar-ı zâhirîsinde görünen zâhirî çirkinlik ve fenalık ve belâ ve musîbetten gelen küsmekler ve şekvâlar Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’a teveccüh etmemek için; hem aklın zâhirî nâzarında habis, pis görünen şeylerde, kudsî münezzeh olan kudretin bizzât ve perdesiz onlar ile mübaşereti, kudretin izzetine münâfî gelmemek için, zâhirî esbâblar o kudretin tasarrufatına perde edilmişler. O esbâb ise; îcad edemiyorlar, belki haksız olan şekvâlara ve i’tirâzlara hedef olmak; ve izzet ve kudsiyet ve münezzehiyet-i kudreti muhafaza içindirler.

Yirmi İkinci Söz’ün İkinci Makamının Mukaddemesinde beyân edildiği gibi; Hazret-i Azrâil (A.S.), kabz-ı ervah vazifesi hususunda Cenab-ı Hakk’a münâcât etmiş. Demiş: “Senin kulların benden küsecekler.” Cevaben ona denilmiş: “Senin vazifen ile vefat edenlerin ortasında hastalıklar ve musîbetler perdesini bırakacağım; vefat edenler sana değil, belki i’tirâz ve şekvâ oklarını o perdelere atacaklar.” Bu münâcâtın sırrına göre; ölümün ve vefatın ehl-i îman hakkında hakîki güzel yüzünü görmeyen ve ondaki rahmetin cilvesini bilmeyenlerin küsmeleri ve i’tirâzları Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’a gitmemek için Hazret-i Azrail’in (A.S.) vazifesi de bir perde olduğu gibi, sâir esbâblar dahi zâhirî perdedirler.

Ses Yok