Ve vahdet-i tedbir ve menşe’ ve mesken ve hilkat ve san’atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, o Sâniin vahdetine ve ehadiyetine şehâdet ederler.
Hem nasılki: Dağların yüzünde ve karnındaki masnu’lar, zemînin her tarafında, herbir nevi; aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız, gâyet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir işe mâni olmadan, sâir neviler ile beraber karışık iken, karıştırmaksızın îcadları; Senin Rubûbiyetinin haşmetine.. ve hiçbir şey ona ağır gelmiyen kudretinin azametine delâlet eder; öyle de: Zemînin yüzündeki bütün zîhayat mahlûkların hadsiz hacetlerini, hatta mütenevvi hastalıklarını, hatta muhtelif zevklerini ve ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir sûrette, dağların yüzlerini ve içlerini muntazam eşcar ve nebâtât ve mâdeniyatla doldurmak ve muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, Senin rahmetinin hadsiz genişliğine ve hâkimiyetinin nihayetsiz vüs’atine delâlet.. ve toprak tabakatı içinde, gizli ve karanlık ve karışık bulunduğu halde; bilerek, görerek, şaşırmıyarak, intizamla, hacetlere göre ihzar edilmeleriyle, Senin herşeye taallûk eden ilminin ihâtasına ve herbir şeyi tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya şümûlüne ve ilâçların ihzaratı ve mâdenî maddelerin iddiharatiyle Rubûbiyetinin Rahîmane ve Kerîmane olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlı letâifine pek zâhir bir sûrette işâret ve delâlet ederler.
Hem, bu dünya hanında misafir yolcular için, koca dağları levazımatlarına ve istikbâldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyat deposu ve cihâzât anbarı ve hayata lüzumu olan çok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde işâret, belki delâlet, belki şehâdet eder ki; bu kadar kerîm ve misafirperver ve bu kadar hakîm ve şefkatperver ve bu kadar kadîr ve Rubûbiyetperver bir Sâniin, elbette ve herhalde, çok sevdiği o misafirleri için, ebedî bir âlemde, ebedî ihsanatının ebedî hazineleri vardır. Buradaki dağlara bedel, orada yıldızlar o vazifeyi görürler.
Ey Kadîr-i Külli Şey! Dağlar ve içindeki mahlûklar Senin mülkünde ve senin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle musahhar ve müddehardırlar. Onları bu tarzda tavzif ve teshir eden Hâlıkını takdis ve tesbih ederler.
Ey Hâlık-ı Rahman! Ve Ey Rabb-i Rahîm! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın tâlimiyle ve Kur’ân-ı Hakîminin dersiyle anladım: