İşte şu kelime, cin ve inse ve bütün zîşuura ve ehl-i muhabbet ve aşka i’lân eder ki:
Sizlere müjde; mahbublarınızdan nihayetsiz firakların yaralarını tedavi edip merhem süren bir Mahbub-u Bâkî’niz var. Mâdem O var ve Bâkî’dir, başkaları ne olursa olsun merak çekmeyiniz. Belki o mahbublarda, sebeb-i muhabbetiniz olan hüsn ve ihsân, fazl ve kemâl, o Mahbub-u Bâkî’nin cilve-i cemâl-i bâkîsinden −çok perdelerden geçip− gâyet zayıf bir gölgenin gölgesidir. Onların zevâlleri, sizleri incitmesin. Çünkü, onlar bir nev’i âyinelerdir. Âyinelerin değişmesi şaşaa-i cemâlin cilvesini tazeleştirir, güzelleştirir. Mâdem O var, herşey var.
DOKUZUNCU KELİME: Yâni: Her hayır, O’nun elindedir. Her yaptığınız hayrat, O’nun defterine geçer. Her işlediğiniz a’mâl-i sâliha, yanında kaydedilir. İşte şu kelime, cin ve inse nida edip müjde veriyor. Diyor ki:
Ey biçâreler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, “Eyvah! Malımız harab olup, sa’yimiz heba oldu; şu güzel ve geniş dünyadan gidip, dar bir toprağa girdik.” demeyiniz, feryâd edip me’yus olmayınız. Çünkü: Sizin herşey’iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfatını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl, sizi celb edip, yer altında muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki; hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almağa gidiyorsunuz. Evet, geçen baharın defter-i a’malinin sahifeleri ve hidemâtının sandukçaları olan tohumları, çekirdekleri muhafaza eden ve ikinci bir baharda gâyet şa’şaalı, belki yüz derece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neşreden Kadîr-i Zülcelâl, elbette sizin de netâic-i hayatınızı öyle muhafaza ediyor ve hizmetinize pek kesretli bir sûrette mükâfat verecektir.
ONUNCU KELİME: Yâni: O Vâhid’dir, Ehad’dir, herşey’e kadirdir. Hiçbir şey O’na ağır gelmez. Bir baharı halketmek bir çiçek kadar O’na kolaydır. Cennet’i halketmek, bir bahar kadar O’na rahattır.