On Birinci Suâl: Herkes meşrûtiyete yemin ediyor. Halbuki ya müsemma-yı meşrûtiyete kendi muhalif, veya muhalefet edenlere karşı sükût etse, acaba keffaret-i yemin vermek lâzım gelmez mi? Ve millet yalancı olmaz mı? Ve ma’sûm olan efkâr-ı umûmîye; yalancı, bunak ve gayr-ı mümeyyiz addolunmaz mı?
Elhâsıl: Şedit bir istibdât ve tahakküm, cehalet cihetiyle şimdi hükümfermâdır. Güya istibdât ve hafiyelik, tenasuh etmiş. Ve maksad da Sultan Abdülhamit’ten istirdâd-ı hürriyet değilmiş, belki; hafif ve az istibdâdı, şiddetli ve kesretli yapmakmış!
Yarım Suâl: Nazik ve zayıf bir vücut ki; sivrisineklerin ve arıların ısırmasına tahammül edemediği için gâyet telâş ve zahmetle onları def’e çalışırken biri çıksa, dese ki: “Maksadı, sivrisinekleri, arıları defetmek değil, belki büyük arslanı îkâz edip kendine musallat etmek ister.” Acaba böyle demekle hangi ahmağı kandıracaktır?
Suâlin diğer yarısı çıkmağa izin yoktur!
.........................................................................................
Ey paşalar, zâbitler! Bütün kuvvetimle derim ki:
Gazetelerde neşrettiğim umum makalâtımdaki umum hakâikde nihayet derecede musırrım. Şayet zaman-ı mâzi cânibinden Asr-ı Saadet mahkemesinden adaletnâme-i Şeriâtla dâvet olunsam, neşrettiğim hakâiki aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa, o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim. Şayet müstakbel tarafından üç yüz sene sonraki tenkidat-ı ukalâ mahkemesinden tarih celbnâmesiyle celbolunsam; yine bu hakîkatları, tevessü ve inbisat ile çatlayan ba’zı yerlerini yamalamakla beraber taze olarak orada da göstereceğim. Demek hakîkat tahavvül etmez. Hakîkat hakdır.
Millet uyanmış; mugalâta ve cerbeze ile iğfal olunsa, devam etmiyecektir. Hakîkat telâkki olunan hayâlin, ömrü kısadır. Feveran eden efkâr-ı umûmîye ile o aldatmalar ve muğalâtalar dağılacak ve hakîkat meydana çıkacaktır, İnşâallah.