Asılsız evham yüzünden, emsalsiz bir tarzda hürriyetimin kayıdlar ve istibdatlar altına alınması, beni hayattan cidden usandırıyor. Değil hapis ve zindanı, belki kabri bu hale tercih ederim. Fakat, hizmet-i îmaniyede ziyâde meşakkat ise ziyâde sevaba sebep olması bana sabır ve tahammül verir. Mâdem bu insaniyetli zatlar benim hakkımda zulmü istemiyorlar, en evvel benim meşru dâiredeki hürriyetime dokundurmasınlar. Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam. Evet, on dokuz sene bu gurbette yalnız iki yüz banknot ile, şiddetli bir iktisat ve kuvvetli bir riyazet içinde kendini idare ederek, hürriyetini ve izzet-i ilmiyesini muhafaza için kimseye izhâr-ı hâcet etmeyen ve minnet altına girmeyen ve sadaka ve zekât ve maaş ve hediyeleri kabul etmeyen bir adam, elbette iaşeden ziyâde, adalet içinde hürriyete muhtaçtır. Evet, emsalsiz bir tazyik altındayım. Bir-iki cüz’î nümunesini beyân ediyorum.
Birisi: Mahkemece, Risâle-i Nur’un ilmî bir müdafaanamesi ve Ankara’nın yedi makamâtına ve Reis-i Cumhura müdafaatımla beraber gönderilen ve neticede Ankara Ehl-i Vukufunun takdiriyle beraatimize bir sebep olan ve hapis arkadaşlarımın bana bir yâdigâr ve hâtıra olmak üzere güzel yazılariyle birkaç nüshası yazılan ve elimde bulunan ve Denizli Zabıtası görüp ilişmeyen ve Afyon polishânesinde bir gece ve buranın zâbıtasında da açık olarak bir gece kalan “Meyve Risâlesi” ile “Müdafaaname”yi, hergün endişeler içinde, bunları da elimden almasın diye saklıyordum. Belki beni taharri edecekler telâşı ile, bu gurbette tanımadığım adamlara, bunları sakla diyemediğimden çok üzülüyordum.
İkincisi: Denizli Mahkemesi hiç ilişmediği ve Eskişehir Mahkemesi yalnız bir tek kelimesine ilişip, bir tek harfle cevabını alan “İhtiyarlar Risâlesi”ni, İstanbullu bir adam, burada, bir adamdan alıp İstanbul’a götürmüş. Her nasılsa aleyhimdeki bir dinsizin eline geçmiş. Habbeyi on kubbe yaparak vilâyet zabıtasını şaşırtıp: “Kiminle görüşüyor, yanına kimler gidiyor?” diye beni sıkmağa başladılar. Her ne ise, bunlar gibi çok acı nümuneler var.. Fakat en ma’nasızı budur ki; beni konuşturmamak için, hizmetimde bir çocukla bir hastalıklı adamdan başka herkesi ürkütüp, benden kaçırtmalarıdır. Ben de derim: