Bu âyet
ve usûl-i İslâmiyet’in ehemmiyetli bir düstûru olan
Yâni “Başkasının dalâleti sizin hidayetinize zarar etmez. Sizler, lüzumsuz onların dalâletleriyle meşgul olmayasınız...” Düstûrun ma’nası: “Zarara kendi râzı olanın lehinde bakılmaz. Ona şefkat edip acınmaz.” Mâdem bu Âyet, bu düstûr bizi zarara bilerek razı olanlara acımaktan men’ediyor; biz de bütün kuvvetimiz ve merakımızla, vaktimizi kudsî vazîfeye hasretmeliyiz. Onun hâricindekileri mâlâyâni bilip, vaktimizi zâyi’ etmemeliyiz. Çünkü elimizde nur var; topuz yoktur. Biz tecavüz edemeyiz. Bize tecavüz edilse, nur gösteririz. Vaziyetimiz bir nevi nûrânî müdafaadır.
Bu tetimmenin yazılmasının sebeplerinden birisi:
Risâle-i Nur’un bir talebesini tecrübe ettim. Acaba bu heyecan, şimdiki siyasete karşı ne fikirdedir diye, Boğazlar hakkında boşboğazlığı münâsebetiyle bir iki şey sordum. Baktım, alâkadarâne ve bilerek cevap verdi. Kalben, yazık dedim. Bu vazîfe-i nuriyede zararı olacak. Sonra şiddetle îkâz ettim.
bir düstûrumuz vardır. Eğer insanlara acıyorsan, geçmiş düstûr onlara merhamete liyakatini selbediyor. Cennet adamlar istediği gibi, Cehennem de adam ister.
SAİD NURSÎ