İkincisi: Üç yüz elli milyon müslümanların nefretlerini kardeşliğe çevirmekle, bu memleketin en büyük nokta-i istinâdını te’min etmektir.
Afyon Emniyet Müdürüne derim ki: Müdür Bey! Dünyada, eski zamandan beri görülmemiş bu derece kanunsuz ve ma’nasız ve maslahatsız tecavüzler bana geldiği halde neden aldırmıyorsunuz? Bir misâli:
Câmiye, hâlî zamanda, cemâat hayrına sâhib olmak için, ba’zı bir iki adamdan başka kimseyi yanıma kabul etmediğim halde, resmen, “Kat’iyyen câmiye gitmiyeceksiniz!” deyip; bu gurbette, hastalık ve ihtiyarlık ve yoksulluk içinde bu ihânet hangi kanunladır? Hangi maslahat var? Haberim olmadan, cami’nin hâlî bir yerinde iki üç tahta, bir kilimle beni üşütmemek fikriyle bir zâtın yaptığı iki kişilik bir settâre yüzünden, ehemmiyetli bir mes’ele şeklinde, hem bana, hem umum halka ma’nasız telâş vermek hangi kanunladır? Hangi maslahat var? Soruyorum.
Bana bu ihânetleri yapanların hiçbir bahâneleri yoktur. Yalnız teveccüh-ü âmmeyi bahâne edip, bu menfî adama neden hürmet ediyorsunuz? Ben de derim:
Bütün dostlarım biliyorlar ki; ben, şahsıma karşı hürmeti ve teveccüh-ü âmmeyi istemiyorum, reddediyorum. Benim hakkımda başkalarının hüsn-ü zannını kabul etmediğim halde, hangi kanun beni mes’ul eder ki; ihtiyarım ve rızam haricinde, başkasının hüsn-ü zanniyle bana ihânet ediliyor. Farz-ı muhal olarak, bu teveccüh-ü âmme hakîkat da olsa; vatana, millete faidesi var, zararı olmaz. Hem eğer, bir parçasını ben de kabul etsem; bu ihtiyarlık, hastalık, yoksulluk ve soğuk bir oda içerisinde, dehşetli bir haps-i münferitte, zarûri hizmetlerimi görmek için bir iki insanın dostluğunu kabul etmekliğimde hangi fenalık var? Hangi kanun bunu men’eder? Bir iki işçi çocuktan başkasını benimle temas ettirmemek hangi kanunladır? O işçi çocuklar her vakit bulunmadığı için, kendim işimi göremiyorum. Bu dehşetli vaziyeti, elbette bu memlekette inzibat ve hükümet ve idare adamları nazar-ı ehemmiyete almak borçlarıdır. Cidden alâkadar eder diye size beyân ediyorum.
Emirdağı’nda bir tecrid-i mutlakta
SAİD NURSÎ