Leyle-i Kadir’de kalbe gelen pek geniş ve uzun bir hakikate, pek kısaca bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Nev’-i beşer bu son harb-i umumînin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadı ile ve merhametsiz tahribatı ile ve birtek düşmanın yüzünden yüzer mâsumu perişan etmesiyle ve mağlubların dehşetli me’yusiyetleriyle ve galiblerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablariyle ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu umuma görünmesiyle ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın ve mâhiyet-i insaniyesinin umumî bir surette dehşetli yaralanmasiyle ve gaflet ve dalâletin, sert ve sağır olan tabiatın, Kur’ân’ın elmas kılıncı altında parçalanmasiyle ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı en geniş perdesi olan siyaset-i rûy-i zeminin pek çirkin, pek gaddarâne hakikî sureti görünmesiyle, elbette ve elbette hiç şübhe yok ki −Şimalde, Garbta, Amerika’da emâreleri göründüğüne binâen− nev-i beşerin mâşuk-u mecâzîsi olan hayat-ı dünyeviye, böyle çirkin ve geçici olmasından fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak. Ve elbette hiç şübhe yok ki: Bin üç yüz altmış senede, her asırda üç yüz elli milyon şâkirdi bulunan ve her hükmüne ve dâvasına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan ve her dakîkada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup lisanlariyle beşere ders veren ve hiç bir kitabda emsali bulunmayan bir tarzda,