Îman ve Küfür | Otuzikinci Söz | 173
(166-175)

Hem beşerin uzun ve fırtınalı ve dağdağalı olan ebed tarafındaki yolculuğunu gayet derecede teshîl eder ve kolaylaştırır. Bin, belki elli bin senelik mesafeyi bir günde kestirecek vesâiti gösterir.

Hem Sultân-ı Ezel ve Ebed olan Zât-ı Zülcelâl’i tanıttırmakla, insanı ona bir me’mur abd ve bir vazifedar misafir vaziyetini verir. Hem dünya misafirhanesinde, hem berzahî ve uhrevî menzillerde kemâl-i rahatla seyahatini te’min eder. Nasılki bir padişahın müstakîm bir me’muru, onun daire-i memleketinde, hem her vilayetin hududlarından sühûletle ve tayyare, gemi, şimendifer gibi sür’atli vasıta-i seyahatle gezer, geçer. Öyle de: Sultân-ı Ezelîye îmân ile intisab eden ve amel-i sâlih ile itâat eden bir insan, şu misafirhane-i dünya menzillerinden ve âlem-i berzah ve âlem-i mahşer dairelerinden ve hâkeza kabirden sonraki bütün âlemlerin geniş hududlarından berk ve burak sür’atinde geçer. Tâ saadet-i ebediyeyi bulur.” Ve şu hakikatı, kat’î isbat eder ve asfiya ve evliyâya gösterir.

Hem de Kur’ân’ın hakikatı der ki: “Ey mü’min! Sendeki nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, çirkin ve noksan ve şerûr ve sana muzır olan nefs-i emmârene verme. Onu mahbub ve onun hevâsını kendine mâbud ittihaz etme. Belki sendeki o nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, nihayetsiz bir muhabbete lâyık, hem nihayetsiz sana ihsan edebilen, hem istikbalde seni nihayetsiz mes’ud eden, hem bütün alâkadar olduğun ve onların saadetleriyle mes’ud olduğun bütün zatları, ihsanâtiyle mes’ud eden, hem nihayetsiz kemalâtı bulunan ve nihayetsiz derecede kudsî, ulvî, münezzeh, kusursuz, noksansız, zevalsiz cemal sahibi olan ve bütün esmâsı, nihayet derecede güzel olan ve her isminde pek çok envâr-ı hüsün ve cemâl bulunan ve Cennet bütün güzellikleriyle ve ni’metleriyle,

Ses Yok