O’nun cemâl-i rahmetini ve rahmet-i cemâlini gösteren ve sevimli ve sevilen bütün kâinattaki bütün hüsün ve cemâl ve mehâsin ve kemalât, O’nun cemâline ve kemâline işaret eden ve delâlet eden ve emâre olan bir Zâtı, mahbub ve mâbud ittihaz et!...”
Hem der: “Ey insan! O’nun esmâ ve sıfâtına ait istidad-ı muhabbetini, sair bekasız mevcudata verme; faidesiz mahlûkata dağıtma. Çünki âsar ve mahlûkat fânidirler. Fakat o âsârda ve o masnûatta nakışları, cilveleri görünen esmâ-i hüsnâ, bâkidirler, dâimîdirler. Ve esmâ ve sıfâtın herbirisinde binler merâtib-i ihsan ve cemâl ve binler tabakat-ı kemâl ve muhabbet var. Sen yalnız Rahman ismine bak ki: Cennet bir cilvesi ve saadet-i ebediye bir lem’ası ve dünyadaki bütün rızk ve ni’met, bir katresidir.”
İşte şu müvazene, ehl-i dalâletle ehl-i îmânın hayat ve vazife cihetindeki mahiyetlerine işaret eden
Hem netice ve âkibetlerine işaret eden
Olan âyete dikkat et. Ne kadar ulvî, mu’cizâne, beyan ettiğimiz müvazeneyi ifade ederler. Birinci âyet, On birinci Söz’de tafsilen o âyetin i’cazkârane ve îcazkârane ifade ettiği hakikatı, o Sözde beyan edildiğinden, onu oraya havale ederiz.