Îman ve Küfür | Onyedinci Lema | 181
(180-189)

Ey küfür ve küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh! Acaba hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli musibetlerle musibetzede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın cismiyle, zahirî bir surette aldatıcı bir zînet ve servet içinde bulunmasiyle saadeti mümkün olabilir mi? Ona mes’ud denilebilir mi? Âyâ görmüyor musun ki, bir adamın cüz’î bir emirden me’yus olması ve vehmî bir emelden ümidi kesilmesi ve ehemmiyetsiz bir işten inkisar-ı hayale uğraması sebebiyle tatlı hayaller ona acılaşıyor.. şirin vaziyetler onu tazib ediyor.. dünya ona dar geliyor, zindan oluyor. Halbuki senin şeâmetinle, kalbinin en derin köşelerinde ve ruhunun tâ esasında dalâlet darbesini yiyen ve o dalâlet cihetiyle bütün emelleri inkıtâa uğrayan ve bütün elemleri ondan neş’et eden bir bîçare insana hangi saadeti temin ediyorsun? Acaba zâil, yalancı bir Cennette cismi bulunan ve kalbi, ruhu Cehennemde azab çeken bir insana mes’ud denilebilir mi? İşte sen bîçâre beşeri böyle baştan çıkardın. Yalancı bir Cennet içinde Cehennemî bir azab çektiriyorsun.

Ey beşerin nefs-i emmâresi! Bu temsile bak, beşeri nereye sevkettiğini bil. Meselâ bizim önümüzde iki yol var. Birisinden gidiyoruz. Görüyoruz ki, her adım başında bîçare âciz bir adam bulunur. Zâlimler hücum edip malını, eşyasını gasbederek kulübeciğini harab ediyorlar. Bazan da yaralıyor lar. Öyle bir tarzda ki, acınacak haline sema ağlıyor. Nere ye bakılsa hal bu minval üzere gidiyor. O yolda işitilen sesler, zâlimlerin gürültüleri, mazlûmların ağlayışları olduğun dan umumî bir matem, o yolu kaplıyor. İnsan, insaniyet cihetiyle gayrın elemiyle müteellim olduğundan, hadsiz bir eleme giriftar oluyor. Halbuki vicdan bu derece teellüme tahammül edemediğinden; o yolda giden, iki şey den birisine mecbur olur.

Ses Yok