Îman ve Küfür | Dokuzuncu Mektub | 203
(200-203)

Gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde îmân eder. Evet Sözler, tûbâ-i Cennet’in meyveleri gibi tatlı ve güzel olan îmân ve İslâmiyetin meyvelerini ve saâdet-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli îmân ve İslâmın bürhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz’an ve kuvvet-i îmân verirler. Hattâ bâzı defa Evrâd-ı Şah-ı Nakşibendîde şehâdet getirdiğim vakit,

dediğim zaman, nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-ı îmâniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatın bir dakika aksini farzetmek, bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, bir tek hakaik-i îmâniyenin vücud bulmasına bilâtereddüd vermesine, nefsim itaat ediyor.

dediğim vakit nihayetsiz bir kuvvet-i îmân hissediyorum. Hakaik-i îmâniyenin herbirisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum, ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve dîvane görüyorum.

Senin vâlideynine pek çok selâm ve arz-ı hürmet ederim. Onlar da bana duâ etsinler. Sen benim kardeşim olduğun için, onlar da benim peder ve vâlidem hükmündedirler. Hem köyünüze, husûsan senden “Sözler”i işitenlere umumen selâm ediyorum.

S a i d N u r s î


Ses Yok