O hâssadır bırakmaz ki o nur-u hidâyet, şu medeniyet ruhu olan Roma dehası ona tahakküm etsin. Onda olan hidâyet,
Bundaki felsefe ile mezcolmaz, hem aşılanmaz, hem de tâbi olamaz. İslâmiyet ruhunda şefkat izzet-i îmân, beslediği şeriat
Kur’ân-ı Mu’ciz-Beyan tutmuş yed-i beyzâda hakaik-ı şeriat.O yemin-i beyzâda birer asâ-yı mûsâ’dır. Sehhar medeniyet,istikbalde edecek ona secde-i hayret...
Şimdi buna dikkat et: Eski Roma, Yunan’ın iki dehâsı vardı;bir asıldan tev’emdi, biri hayal-âlûddu, biri madde-perestti.
Su içinde yağ gibi imtizac olamadı. Mürur-u zaman istedi, medeniyet çabaladı. Hristiyanlık da çalıştı, temzicine muvaffak hiçbiri de olmadı.
Herbiri istiklâlini filcümle hıfzeyledi. Hattâ el’an âdeta o iki ruh, şimdi de cesedleri değişmiş, Alman Fransız oldu.
Güya bir nevi tenasuh başlarından geçmişti. Ey birader misalî! Zaman böyle gösterdi. O ikiz iki deha öküz gibi reddetti
Temzicin esbabını. Şimdi de barışmadı. Mâdem onlar tev’emdi, kardeş ve arkadaştı, terakkide yoldaştı; birbiriyle döğüştü..
Hiç de barışmadılar. Nasıl olur ki aslı, hem madeni, matlaı başka çeşit olmuştu. Kur’ân’da olan nûru, şeriat hidayeti
Şu medeniyetin ruhu olan Roma dehası, birbiriyle barışır, hem mezc u ittihadı.