Siracınnûr | Yirmibeşinci Lema | 24
(21-44)

Bu sekiz dokuz senedir, liyakatsız olduğum halde, ba’zı genç zatlar, hastalık münâsebetiyle duâ için benimle görüştüler. Dikkat ettim ki; hangi hastalıklı genci gördüm, sâir gençlere nisbeten âhiretini düşünmeye başlıyor... gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvanî hevesattan bir derece kendini kurtarıyor. Ben de bakıyordum, onların tahammül dahilindeki hastalıklarını bir ihsan-ı İlâhî olduğunu ihtar ederdim. Derdim ki: “Kardeşim, senin bu hastalığının aleyhinde değilim, hastalık için sana karşı bir şefkat hissedip acımıyorum ki duâ edeyim. Hastalık, seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış; ve hastalık, vazifesini bitirdikten sonra, Hâlik-ı Rahîm İnşaallah sana şifa verir.” Hem derdim: “Senin bir kısım emsalin sıhhat belâsiyle gaflete düşüp, namazı terkedip, kabri düşünmeyip, Allah’ı unutup, bir saatlik hayat-ı dünyeviyenin zâhiri keyfi ile, hadsiz bir hayat-ı edebiyyesini sarsar, zedeler, belki de harab eder. Sen hastalık gözüyle, herhalde gideceğin bir menzilin olan kabrini ve daha arkasında uhrevî menzilleri görürsün ve onlara göre davranıyorsun. Demek senin için hastalık, bir sıhhattır. Bir kısım emsalindeki sıhhat, bir hastalıktır...”

ALTINCI DEVA: Ey elemden teşekki eden hasta! Senden soruyorum; geçmiş ömrünü düşün ve o ömürde geçmiş lezzetli safa günleri ve belâ ve elemli vakitlerini tahattur et. Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin. Yâni: ya ELHAMDÜLİLLÂH şükür veyahud vâ-hasretâ, vâ-esefâ; kalbin veya lîsanın diyecek, dikkat et, sana oh ELHAMDÜLİLLÂH şükür. dediren, senin başından geçmiş elemler, musîbetlerin düşünmesi, bir ma’nevî lezzeti deşiyor ki; senin kalbin şükreder. Çünkü; elemin zevâli, lezzettir. O elemler, o musîbetler zevâliyle, ruhda bir lezzeti irsiyet bırakmış ki, düşünmekle deşilse, ruhdan bir lezzet akıyor; şükürler takattur ediyor. Sana vâ-esefâ, vâ-hasretâ dedirten, eski zamanda geçirdiğin lezzetli ve safalı o hallerdir ki: Zevalleriyle, senin ruhunda dâimi bir elemi irsiyet bırakıp, ne vakit düşünsen, o elem yine deşiliyor... esef ve hasret akıtıyor.

Mâdem bir günlük gayr-ı meşru lezzet, ba’zan bir sene ma’nevî elem çektiriyor. Ve muvakkat bir günlük hastalıkla gelen elem, çok günler ma’nevî lezzet-i sevabla beraber, zevâlindeki halâs ve kurtulmaktan gelen ma’nevî lezzet vardır. Senin başındaki şimdilik bu muvakkat hastalığın neticesi ve içyüzündeki sevabı düşün, “bu da geçer Ya Hu!” de, şekva yerinde şükret.

Ses Yok