Siracınnûr | Yirmibeşinci Lema | 26
(21-44)

Mâdem Fâtır-ı Hakîm insana her çeşid ihsanını ihsas etmek ve herbir nevi ni’metini tattırmak ve insanı dâima şükre sevketmek istediğini, şu kâinatta çeşid çeşid hadsiz enva-i ni’meti tadacak tanıyacak derecede, gâyet çok cihâzât ile insanı techiz etmesi gösteriyor ki: Elbette sıhhat ve afiyeti verdiği gibi, hastalıkları, illetleri, dertleri de verecektir. Senden soruyorum: “Bu hastalık senin başında veya elinde veya mîdende olmasaydı, sen, başın, elin, mîdenin sıhhatindeki lezzetli, zevkli ni’met-i İlâhîyyeyi hissedip şükreder miydin? Elbette şükür değil belki düşünmeyecektin; şuursuz o sıhhatı gafletle belki sefahate sarfederdin.”

SEKİZİNCİ DEVA: Ey Âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar, kefaretü’z-zünub olduğu Hadîs-i sahih ile sâbittir. Hem Hadîste vardır ki:

Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşer; îmanlı bir hastanın titremesi de, öyle günahları silker.”

Günahlar, hayat-ı ebediyyede dâimi hastalıklardır. Bu hayat-ı dünyevîde dahi, kalb, vicdan, ruh için ma’nevî hastalıklardır. Sen eğer sabredip şekva etmezsen... şu muvakkat bir hastalık ile dâimi pek çok hastalıklardan kurtuluyorsun. Eğer günahları düşünmüyorsan, yahud Âhireti bilmiyorsan veya ALLAH’ı tanımıyorsan, sende öyle dehşetli bir hastalık var ki: Milyon def’a sendeki bu küçük hastalıktan daha büyüktür. Ondan feryat et.

Çünkü; bütün dünyanın mevcûdâtiyle, kalbin, ruhun ve nefsin alâkadardır. Mütemadiyen firak ve zeval ile o alâkalar kesilip sende hadsiz yaralar açılır. Bahusus Âhireti bilmediğin için, ölümü, idam-ı ebedî tahayyül ettiğinden -âdeta- güya yara bere içinde, dünya kadar hastalıklı bir vücûdun var.

İşte en evvel hadsiz yaralı ve hastalıklı bu büyük ma’nevî vücûdun hadsiz hastalıklarına kat’i ilaç ve kat’i şifa verici bir tiryak olan îman ilacını aramak ve i’tikadını düzeltmek gerektir ki, o ilâcı bulmakta en kısa yol, bu maddî hastalığın yırttığı gaflet perdesinin altında sana gösterdiği aczin ve zaafın penceresiyle, bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini ve rahmetini tanımaktır.

Evet, ALLAH’ı tanımayanın dünya dolusu belâ başında vardır. ALLAH’ı tanıyanın dünyası nurla ve ma’nevî sürurla doludur. Derecesine göre îman kuvvetiyle hisseder. Bu îmandan gelen ma’nevî sürur ve şifa ve lezzet altında cüz’î maddî hastalıkların elemi erir, ezilir.

Ses Yok