Merak, hastalığı ziyâde ettiği gibi, hikmet-i İlâhîyyeyi ittiham; ve rahmet-i İlâhîyyeyi tenkid; ve Hâlık-ı Rahîminden şekva hükmünde olduğu için, aksi maksadiyle tokat yer, hastalığını ziyâdeleştirir.
Evet, nasıl ki şükür ni’meti ziyâdeleştirir... öyle de şekva; hastalığı, musîbeti tezyid eder. Hem merakın kendisi de bir hastalıktır. Onun ilacı, hastalığın hikmetini bilmektir. Mâdem hikmetini, faidesini bildin; o merhemi meraka sür kurtul. Ah yerine oh de, vâ-esefâ yerine “Elhamdülillâhi Alâ Külli Hal” söyle.
ON BİRİNCİ DEVA: Ey sabırsız hasta kardeş! Hastalık, hazır bir elemi sana vermekle beraber... evvelki hastalığından bugüne kadar o hastalığın zevalindeki bir lezzet-i ma’nevîye ve sevabındaki bir lezzet-i ruhiye veriyor. Bugünden, belki bu saatten sonraki zamanda hastalık yok, elbette yoktan elem yok, elem olmazsa... teessür olamaz...Sen yanlış bir sûrette tevehhüm ettiğin için sabırsızlık geliyor.
Çünkü; bugünden evvel bütün hastalık zamanının maddisi gitmekle elemi de beraber gitmiş; kendindeki sevabı ve zevalindeki lezzet kalmış. Sana kâr ve sürur vermek lâzım gelirken, onları düşünüp müteellim olmak ve sabırsızlık etmek divaneliktir. Gelecek günler daha gelmemişler...onları şimdiden düşünüp, yok bir günde, yok olan bir hastalıktan, yok olan bir elemden tevehhüm ile düşünüp müteellim olmak, sabırsızlık göstermekle, üç mertebe yok yoğa vücûd rengi vermek, divanelik değil de nedir?
Mâdem bu saatten evvelki hastalık zamanları ise sürur veriyor. Ve mâdem, yine bu saatten sonraki zaman ma’dûm, hastalık ma’dûm, elem ma’dûmdur. Sen, Cenâb-ı Hakkın sana verdiği bütün sabır kuvvetini böyle sağa sola dağıtma, bu saatteki eleme karşı tahşid et; “YA SABÛR!” de dayan.
ON İKİNCİ DEVA :Ey hastalık sebebiyle ibâdet ve evradından mahrum kalan ve o mahrumiyetten teessüf eden hasta! Bil ki.. Hadisce sâbittir ki: “Müttakî bir mü’min, hastalık sebebiyle yapamadığı dâimi virdinin sevabını, hastalık zamanında yine kazanır.” Farzı, mümkün olduğu kadar yerine getiren bir hasta, sabır ve tevekkül ile ve farzlarını yerine getirmekle o ağır hastalık zamanında sâir sünnetlerin yerini, hem hâlis bir sûrette, hastalık tutar.