ALTINCI DEVA: (Hâşiye) Ey dünya zevkini düşünüp hastalıktan ız-tırap çeken kardeşim! Bu dünya eğer dâimî olsa idi ve yolumuzda ölüm olmasaydı ve firak ve zevalin rüzgârları esmeseydi ve musîbetli, fırtınalı istikbalde ma’nevî kış mevsimleri olmasaydı; ben de seninle beraber senin haline acıyacaktım. Fakat mâdem dünya bir gün bize haydi dışarı diyecek, feryadımızdan kulağını kapayacak, o bizi dışarı koğmadan biz bu hastalıklar îkâzatiyle şimdiden onun aşkından vazgeçmeliyiz...o bizi terketmeden kalben onu terke çalışmalıyız.
Evet hastalık bu ma’nayı bize ihtar edip der ki: “Senin vücûdun taştan, demirden değildir. Belki dâima ayrılmaya müsait muhtelif maddelerden terkip edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla, mâlikini tanı, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiğini öğren; kalbin kulağına gizli ihtar ediyor. Hem mâdem dünyanın zevki, lezzeti devam etmiyor. Husûsan meşru olmazsa... hem devamsız, hem elemli, hem günahlı oluyor. O zevki kaybettiğinden hastalık bahânesiyle ağlama; bil’akis hastalıktaki ma’nevî ibâdet ve uhrevî sevab cihetini düşün; zevk almaya çalış.
YEDİNCİ DEVA: Ey sıhhatının lezzetini kaybeden hasta! Senin hastalığın sıhhatteki ni’met-i İlâhîyenin lezzetini kaçırmıyor, bil’akis tat-tırıyor, ziyâdeleştiriyor. Çünkü; bir şey devam etse te’sirini kaybeder. Hatta ehl-i hakîkat müttefikan diyorlar ki:
yâni: “Herşey zıddiyle bilinir”. Meselâ; karanlık olmazsa, ışık bilinmez, lezetsiz kalır. Soğuk olmazsa, hararet anlaşılmaz, zevksiz kalır. Açlık ol-mazsa yemek lezzet vermez. Mîde harareti olmazsa, su içmesi zevk vermez. İllet olmazsa, afiyet zevksizdir. Maraz olmazsa, sıhhat lezzetsizdir.
----------------------------------(Hâşiye): Fıtrî bir sûrette bu Lem’a tahattur ettiğinden, Altıncı Mertebede iki deva yazılmış; fıtrîliğine ilişmemek için öylece bıraktık, belki bir sır vardır diye değiştirmedik.