Siracınnûr | Yirmialtıncı Lema | 80
(45-86)

yâni: “Dünya ve Âhireti ni’met ve rahmetle doldurmuş bir sûrette, hakîki mü’minlerin nûr-u îman ve İslâmiyetle inkîşaf ve inbisat etmiş bütün hassalarının elleriyle o iki muazzam sofradan istifadeyi te’min eden ve gösteren nûr-u îman ni’metinin mukabiline, o îmanı bana veren Hâlıkıma, bütün zerrat-ı vücûdumla Dünya ve Âhiret dolusu hamd ve şükür, elimden gelse yaparım” demektir. Mâdem îman bu âlemde bu te’sirat-ı azîmeyi yapar; elbette Dâr-ı Bekada öyle semerât ve füyûzatı olacak ki, bu dünyadaki akıl ile onlar ihâta edilmez ve târif edilmez...

İşte, ey benim gibi ihtiyarlık münasebetiyle pek çok dostların firak acılarını çeken ihtiyar ve ihtiyareler! Sizin en ihtiyarınız her ne kadar zâhiren benden yaşlı ise de, ma’nen ben onlardan daha ziyâde ihtiyarlığımı tahmin ediyorum. Çünkü fıtratımda rikkat-ı cinsiye ile acımak hissi ziyâde bulunduğundan, kendi elemimden başka binler kardeşlerimin elemlerini de o şefkat sırriyle çektiğimden, yüzler sene yaşamış gibi ihtiyarım. Ve siz ne kadar firak belâsını çekmiş iseniz, benim kadar o belâya ma’rûz kalmamışsınız. Çünkü oğlum yoktur ki yalnız oğlumu düşüneyim.

Bendeki fıtrî olan bu ziyâde acımaklık ve şefkat, binler Müslüman evlâdlarının, hatta ma’sûm hayvanların teellümlerine karşı dahi bir rikkat, bir elem, o sırr-ı şefkat ile hissediyordum. Husûsi bir hânem yoktur ki fikrimi yalnız ona hasredeyim; belki bu memleket ile ve belki Âlem-i İslâmın kıt’asiyle hânem gibi, hamiyet-i İslâmiye noktasında alâkadarım. Ve o iki büyük hânedeki dindaşlarımın elemleriyle müteellim ve firaklariyle mahzun oluyorum!..

İşte bütün ihtiyarlığımdan ve firak belâlarından gelen teessüratıma, bana nûr-u îman tam kâfi geldi; kırılmaz bir rica, kopmaz bir ümid, sönmez bir ziya, bitmez bir teselli verdi. Elbette sizlere ihtiyarlıktan gelen karanlık ve gaflet ve teessürat ve teellümata; îman kâfi ve vâfidir. Asıl en karanlıklı ve en nursuz ve tesellisiz ihtiyarlık ve en elîm ve müdhiş firak, ehli dalâletin ve ehl-i sefahetin ihtiyarlıklarıdır ve firaklarıdır. O rica ve ziya ve teselli veren îmanı zevketmek ve te’siratını hissetmek için, ihtiyarlığa lâyık ve İslâmiyete muvafık ubûdiyetkârane bir tavr-ı şuurdarane takınmakla olur. Yoksa gençlere benzemeye çalışmak ve onların sarhoşça gafletlerine başını sokup ihtiyarlığını unutmakla değildir.

Ses Yok