kaidesiyle: Ademin isbatı elbette kolay değildir.
İşte sâir Risâlelerde imtina derecesinde suûbetli ve müşkilâtlı gösterilen küfür ve dalâlet bu kısımdır ki, zerre mikdar şuuru bulunan, bu yola sâlik olmamak lâzımdır.
Hem bu yol, Risâlelerde kat’i isbat edildiği gibi: O kadar dehşetli elemleri var ve boğucu karanlıkları var ki; zerre mikdar aklı bulunan o yola tâlib olmaz.
Eğer denilse: Bu kadar elîm ve karanlıklı, müşkilâtlı yola nasıl ekser insanlar gidiyorlar?
Elcevab: İçine düşmüş bulunuyorlar, çıkamıyorlar. Hem insandaki nebatî ve hayvanî kuvveleri, âkibeti görmedikleri, düşünemedikleri ve o insandaki letâif-i insaniyeye galebe ettikleri için, çıkmak istemiyorlar ve hâzır ve muvakkat bir lezzetle müteselli oluyorlar.
Sual: Eğer denilse: Dalâlette öyle dehşetli bir elem ve bir korku var ki, kâfir, değil hayattan lezzet alması, hiç yaşamaması lâzım geliyor. Belki o elemden ezilmeli ve o korkudan ödü patlamalı idi. Çünkü: İnsaniyet i’tibâriyle hadsiz eşyaya müştak ve hayata âşık olduğu halde, küfür vâsıtasiyle mevtini bir idam-ı ebedî ve bir firâk-ı layezâlî ve zevâl-i mevcûdâtı ve ahbabının vefatlarını ve bütün sevdiklerini idam ve müfarakat-ı ebediye sûretinde gözü önünde dâima küfür vâsıtasiyle gören insan, nasıl yaşayabilir? Nasıl hayattan lezzet alabilir?
Elcevab: Acib bir mağlata-i şeytaniye ile kendini aldatır, yaşar. Sûrî bir lezzet alır zanneder. Meşhur bir temsil ile onun mâhiyetine işâret edeceğiz. Şöyleki:
Deniliyor: Deve kuşuna demişler: “Kanatların var, uç!” O da kanatlarını kısıp, “ben deveyim” demiş, uçmamış. Fakat avcının tuzağına düşmüş. Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş. Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş. Sonra ona demişler: “Mâdem deveyim diyorsun, yük götür!” O zaman kanatlarını açıvermiş, “Ben kuşum” demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş. Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş.
Aynen onun gibi; kâfir, Kur’ânın semâvî i’lânatına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkûk bir küfre inmiş.