Siracınnûr | Onüçüncü Lema | 119
(108-130)

Ona denilse: “Mâdem mevt ve zevâli, bir idam-ı ebedî biliyorsun; kendini asacak olan darağacı göz önünde... Ona her vakit bakan, nasıl yaşar? Nasıl lezzet alır?” O adam, Kur’ânın umûmî vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: Mevt idam değil, ihtimal beka var. Veyahut deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zeval-i eşya ona ok atmasın!

Elhasıl: O meşkûk küfür vâsıtasiyle deve kuşu gibi mevt ve zevali idam ma’nasında gördüğü vakit Kur’ân ve semâvî kitabların

’e dâir kat’i ihbaratı ona bir ihtimal verir. O kâfir, o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz. O vakit ona denilse: “Mâdem bâki bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaşamak için tekâlif-i dîniyye meşakkatini çekmek gerektir!” O adam şekk-i küfrî cihetiyle der: “Belki yoktur; yok için neden çalışayım?” Yâni: Vaktâ ki o hükm-ü Kur’ânın verdiği ihtimal-i beka cihetiyle idam-ı ebedî âlâmından kurtulur; ve meşkûk küfrün verdiği ihtimâl-i adem cihetiyle tekâlif-i dîniyye meşakkati ona müteveccih olur, ona karşı küfür ihtimaline yapışır, o zahmetten kurtulur.

Demek bu nokta-i nazarda, mü’minden ziyâde bu hayatta lezzet alır zannediyor. Çünkü: Tekâlif-i dîniyyenin zahmetinden ihtimâl-i küfrî ile kurtuluyor ve âlâm-ı ebediyeden ise ihtimâl-i îmani cihetiyle kendi üzerine almaz. Halbuki bu mağlâta-i şeytaniyenin hükmü, gâyet sathî ve faidesiz ve muvakkattır.

İşte Kur’ân-ı Hakîmin küffarlar hakkında da bir nevi cihet-i rahmeti vardır ki; hayat-ı dünyeviyeyi onlara Cehennem olmaktan bir derece kurtarıp bir nevi şek vererek, şek ile yaşıyorlar. Yoksa Âhiret Cehennemini andıracak bu dünyada dahi ma’nevî bir Cehennem azabı çekeceklerdi ve intihara mecbur olacaklardı.

İşte ey ehl-i îman! Sizi idam-ı ebedîden ve dünyevî ve uhrevî Cehennemlerden kurtaran Kur’ânın himayeti altına mü’minane ve mu’temidane giriniz ve Sünnet-i Seniyyesinin dâiresine teslimkârane ve müstahsinâne dahil olunuz, dünya şekavetinden ve Âhirette azabdan kurtulunuz!

Ses Yok