Siracınnûr | Onüçüncü Lema | 116
(108-130)

Sâniyen: Nefs-i insaniyye, muaccel ve hâzır bir dirhem lezzeti; müeccel, gâib bir batman lezzete tercih ettiği gibi, hâzır bir tokat korkusundan, ileride bir sene azabdan daha ziyâde çekinir.

Hem insanda hissiyat galib olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir lezzet-i hâzırayı, ileride gâyet büyük bir mükâfata tercih eder. Ve az bir hâzır sıkıntıdan, ileride büyük bir azâb-ı müecceleden ziyâde çekinir. Çünkü: Tevehhüm ve heves ve his, ileriyi görmüyor belki inkâr ediyorlar. Nefs dahi yardım etse, mahall-i îman olan kalb ve akıl susarlar, mağlûb oluyorlar.

Şu halde; kebâiri işlemek, îmansızlıktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle akıl ve kalbin mağlûbiyetinden ileri gelir.

Hem sâbık işâretlerde anlaşıldığı gibi: Fenâlık ve hevesat yolu, tahribat olduğu için gâyet kolaydır. Şeytan-ı ins ve cinnî çabuk insanları o yola sevkediyor.

Gâyet cây-ı hayret bir haldir ki: Âlem-i bekanın nass-ı hadîsle Sinek kanadı kadar bir nûru, ebedî olduğu için, bir insanın müddet-i ömründe dünyadan aldığı lezzet ve ni’mete mukabil geldiği halde; ba’zı biçâre insanlar, bir sinek kanadı kadar bu fâni dünyanın lezzetini, o bâki âlemin, bu fâni dünyasına değer lezzetlerine tercih edip, şeytanın arkasında gider.

İşte bu sırlar içindir ki: Kur’ân-ı Hakîm, mü’minleri pek çok tekrar ve ısrar ile, tehdid ve teşvik ile günahtan zecr ve hayra sevkediyor.

Bir zaman Kur’ân-ı Hakîmin bu tekrar ile şiddetli irşâdâtı bana bu fikri verdi ki; bu kadar mütemâdi ihtarlar ve îkazlar, mü’min insanları sebatsız ve hakîkatsız gösteriyorlar. İnsanın şerefine yakışmayacak bir vaziyet veriyorlar. Çünkü: Bir me’mur, âmirinden aldığı bir tek emri itâatine kâfi iken, aynı emri on def’a söylese, o me’mur cidden gücenecek. Beni ittiham ediyorsun, ben hâin değilim, der. Halbuki en hâlis mü’minlere Kur’ân-ı Hakîm musırrane mükerrer emrediyor. Bu fikir benim zihnimi kurcaladığı bir zamanda iki üç sâdık arkadaşlarım vardı. Onları şeytan-ı insînin desîselerine kapılmamak için pek çok def’a ihtar ve îkaz ediyordum. “Bizi ittiham ediyorsun” diye gücenmiyorlardı. Fakat ben kalben diyordum ki: “Bu mütemadiyen ihtarlarımla bunları gücendiriyorum, sadakatsızlıkla ve sebatsızlıkla ittiham ediyorum.”

Ses Yok