Ey âlem-i beka için yaratılan ve fâni âleme mübtelâ olan biçâre insan!
Âyetinin sırrına dikkat et, kulak ver! Bak ne diyor! Mefhûm-u sarihiyle ferman ediyor ki: “Ehl-i dalâletin ölmesiyle insan ile alâkadar olan semavât ve arz, onların cenazeleri üstünde ağlamıyorlar, yâni: Onların ölmesiyle memnun oluyorlar.” Ve mefhûm-u işârîsiyle ifade ediyor ki: “Ehl-i hidâyetin ölmesiyle semavât ve arz, onların cenazeleri üstünde ağlıyorlar, firâklarını istemiyorlar” Çünkü: Ehl-i îman ile bütün kâinat alâkadardır, ondan memnundur. Zîra îman ile Hâlik-ı Kâinatı bildikleri için, kâinatın kıymetini takdir edip hürmet ve muhabbet ederler. Ehl-i dalâlet gibi tahkir ve zımnî adâvet etmezler.
Ey insan, düşün! Sen alâ-küllihal öleceksin. Eğer nefis ve şeytana tâbi isen, senin komşuların, belki akrabaların senin şerrinden kurtulmak için mesrur olacaklar. Eğer Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm deyip, Kur’ân’a ve Habîb-i Rahmâna tâbi isen; o vakit semavât ve arz ve mevcûdât, herkesin derecesine nisbeten, senin derecene göre senin firakından müteessir olup ma’nen ağlarlar. Ulvî bir matem ile ve haşmetli bir teşyî ile, kabir kapısiyle girdiğin beka âleminde senin derecene nisbeten senin için bir hüsn-ü istikbâl var olduğuna işâret ederler.
ON ÜÇÜNCÜ İŞÂRET: “Üç Nokta”dır.
Birinci Nokta: Şeytanın en büyük bir desîsesi: Hakâik-i îmaniyenin azameti cihetinde dar kalbli ve kısa akıllı ve kâsır fikirli insanları aldatır, der ki: “Bir tek zât, umum zerrat ve seyyârât ve nücûmu ve sâir mevcûdâtı bütün ahvâliyle Tedbîr-i Rubûbiyetinde çeviriyor, idare ediyor deniliyor. Böyle hadsiz acib büyük mes’eleye nasıl inanılabilir? Nasıl kalbe yerleşir? Nasıl fikir kabul edebilir?” der. Acz-i insanî noktasında bir hiss-i inkârî uyandırıyor.
Elcevab: Şeytanın bu desîsesini susturan sır: “ALLAHU EKBER”dir. Ve cevâb-ı hakîkisi de “ALLAHU EKBER”dir.