Üçüncü Nokta: Hayatın pek mühim bir mâhiyeti ve ehemmiyetli bir vazifesi var. Fakat o bahis, hayat penceresinde ve Yirminci Mektub’un Sekizinci Kelimesinde tafsili geçtiğinden ona havale edip yalnız bunu ihtar ederiz ki:
Hayatta hissiyat sûretinde kaynıyan memzuç nakışlar; pekçok esmâ ve şuunât-ı zâtiyeye işâret eder. Gâyet parlak bir sûrette Hayy-ı Kayyûm’un şuûnat-ı zâtiyyesine âyinedarlık eder. Şu sırrın îzahı, Allah’ı tanımayanlara ve daha tam tasdik etmeyenlere karşı zamanı olmadığından kapıyı kapıyoruz...
Şu pencere, semâ-i Risâletin Güneşi, belki Güneşler Güneşi olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın penceresidir. Şu gâyet parlak ve pek büyük ve çok nurânî pencere Otuz Birinci Söz olan Mi’rac Risâlesiyle, on dokuzuncu Söz olan Nübüvvet-i Ahmediye( Aleyhisselâtü vesselâm) Risâlesinde ve on dokuz işâretli olan On Dokuzuncu Mektupta, ne derece nurânî ve zâhir olduğu isbat edildiğinden, o iki sözü ve o Mektubu ve o Mektubun On Dokuzuncu İşâretini bu makamda düşünüp, sözü onlara havale edip, yalnız deriz ki:
Tevhidin bir bürhan-ı nâtıkı olan Zât-ı Ahmediyye Aleyhissalâtü vesselâm Risâlet ve velâyet cenahlariyle, yâni kendinden evvel bütün enbiyanın tevatürle icma’larını ve ondan sonraki bütün evliyânın ve asfiyanın icma’kârane tevatürlerini tazammun eden bir kuvvetle bütün hayatında bütün kuvvetiyle Vahdâniyyeti gösterip i’lân etmiş, Ve Âlem-i İslâmiyet gibi geniş, parlak nurânî bir pencereyi, marifetullâha açmıştır.