Öyle de: Şu koca kâinat sarayının bir ustası var. O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder ve hâkezâ...
Üçüncü Vecih âyinedarlık ise: İnsan, üstünde nakışları görünen Esmâ-i İlâhîyeye âyinedarlık eder. Otuz ikinci sözün Üçüncü mevkıfının başında bir nebze îzah edilen insanın mâhiyet-i câmiasında nakışları zâhir olan yetmişten ziyâde esmâ vardır. Meselâ: Yaradılışından Sânî, Hâlık ismini ve hüsnü takviminden Rahman ve Rahîm isimlerini ve hüsnü terbiyesinden Kerîm, Lâtif isimlerini ve hâkezâ... Bütün âza ve âlâtı ile, cihâzât ve cevârihi ile, letâif ve ma’nevîyatı ile, havas ve hissiyatı ile ayrı ayrı esmânın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor.
Demek nasıl esmâda bir ism-i âzam var, öyle de: O esmânın nukuşunda dahi bir nakş-ı âzam var ki: O da insandır.
Ey kendini insan bilen insan ! Kendini oku... Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var !”
İkinci Nokta: Mühim bir sırr-ı Ehadiyyete işâret eder. Şöyle ki:
İnsanın nasıl ruhu bütün cesedine öyle bir münasebeti var ki Bütün âzasını ve eczâsını birbirine yardım ettirir. Yâni, irâde-i İlâhîyye cilvesi olan evâmir-i tekvîniyye ve o emirden vücûd-u hâricî giydirilmiş bir kanun-u emrî ve lâtife-i Rabbânîyye olan ruh onların idaresinde onların ma’nevî seslerini hissetmesinde ve hâcâtlarını görmesinde birbirine mâni olmaz, ruhu şaşırtmaz. Ruha nisbeten uzakyakın bir hükmünde. Birbirine perde olmaz. İsterse, çoğunu birinin imdâdına yetiştirir. İsterse bedenin her cüz’ü ile bilebilir, Hissedebilir, idare edebilir. Hatta çok nurânîyyet kesbetmiş ise, herbir cüz’ü ile görebilir ve işitebilir. Öyle de:
Cenâb-ı Hakk’ın, mâdem O’nun bir kanun-u emri olan ruh, küçük bir âlem olan insan cisminde ve âzasında bu vaziyeti gösteriyor. Elbette âlem-i ekber olan kâinatta o Zât-ı Vâcibü’l-vücûdun irâde-i külliyesine ve kudret-i mutlakasına hadsiz fiiller, hadsiz sadalar, hadsiz duâlar, hadsiz işler, hiçbir cihette O’na ağır gelmez. Birbirine mani olmaz. O Hâlık-ı Zülcelâl’i meşgul etmez, Şaşırtmaz, bütününü birden görür, bütün sesleri birden işitir. Yakın uzak birdir. İsterse, bütününü birinin imdâdına gönderir. Herşey ile herşey’i görebilir, seslerini işitebilir. Ve herşey ile herşey’i bilir ve hâkezâ...