Siracınnûr | Otuzüçüncü Söz | 170
(131-171)

İmâm-ı Gazâlî, İmâm-ı Rabbânî, Muhyiddin-i Arabî, Abdülkadir-i Geylânî gibi milyonlar muhakkıkîn-i asfiya ve sıddıkîn, o pencereden bakıyorlar, başkalarına da gösteriyorlar.

Acaba böyle bir pencereyi kapatacak bir perde varmı? Ve onu ittiham edip, bu pencereden bakmıyanın aklı var mı? Haydi sen söyle!

OTUZ ÜÇÜNCÜ PENCERE

Bütün geçmiş pencereler, Kur’ân denizinden ba’zı katreler olduğunu düşün, Sonra Kur’ânda ne kadar âb-ı hayat hükmünde olan envar-ı tevhid var olduğunu kıyas edebilirsin. Fakat bütün o pencerelerin menbaı ve mâdeni ve aslı olan Kur’âna gâyet mücmel bir sûrette, gâyet basit bir tarzda bakılsa dahi, yine gâyet parlak, nurânî bir pencere-i câmiadır. O pencere ne kadar kat’i ve parlak ve nurânî olduğunu Yirmi Beşinci söz olan İ’câz-ı Kur’ân Risâlesine ve On Dokuzuncu Mektubun on sekizinci İşâretine havale ediyoruz. Ve Kur’ân’ı bize gönderen Zât-ı Zülcelâlin Arş-ı Rahmânîsine niyaz edip deriz :


Ses Yok