Ta ki, hem müdâfaâtımı, hem Risâle-i Nur’un müdâfaânâmesi hükmündeki risâleyi, yeni harfle iki üç sûretini alıp, hem Adliye Vekâletine, hem hey’et-i vekiliye, hem meclis-i meb’usuna, hem şûra-yı devlete göndereceğiz.
Çünkü, iddiânâmede bütün esas Risâle-i Nur’dur ve Risâle-i Nur’a âid da’va ve i’tirâz, cüz’i bir hâdise ve şahsi bir mes’ele değil ki, çok ehemmiyet verilmesin. Belki bu milleti ve memleketi ve hükümeti ciddi alakadar edecek ve dolayısıyla Âlem-i İslâmın nazar-ı dikkatini ehemmiyetli bir sûrette celbedecek bir külli hâdise hükmünde ve umûmî bir meseledir.
Evet, Risâle-i Nur’a perde altında hücum eden, ecnebi parmağıyla bu vatandaki milletin, en büyük kuvveti olan Âlem-i İslâmın teveccühünü ve muhabbetini ve uhuvvetini kırmak ve nefret verdirmek için, siyaseti dinsizliğe âlet ederek, perde altında küfr-ü mutlakı yerleştirenlerdir ki, hükümeti iğfal ve adliyeyi iki def’adır şaşırtıp, der: “Risâle-i Nur ve şâkirdleri, dîni siyasete âlet eder, emniyete zarar ihtimali var.”
Hey bedbahtlar ! Risâle-i Nur’un, gerçi siyasetle alâkası yoktur, fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdâd-ı mutlakı esasıyle bozar, reddeder. Emniyeti, asayişi, hürriyeti, adâleti te’min ettiğine yüzer hüccetlerden biri, bu müdâfaânâmesi hükmündeki Meyve Risâlesidir. Bunu, âlî bir hey’et-i ilmiye ve içtimâîye tetkik etsinler, eğer beni tasdik etmezlerse, ben her cezaya ve işkenceli i’dama razıyım.
Mevkuf
Said Nursî
Reis Beyefendi,
Kararnâmede üç madde esas tutulmuş.
Birisi: Cem’iyyettir. Ben buradaki bütün Risâle-i Nur şâkirtlerini ve benimle görüşenleri veya okuyan ve yazanlarını ayniyle işhad ediyorum, onlardan sorunuz ki, ben hiçbirisine dememişim: “ Bir cem’iyyet-i siyasiye veya cem’iyyet-i nakşiye teşkil edeceğiz.” dâima dediğim budur: