Siracınnûr | Denizli Müdafaanamesi | 222
(180-248)

Üçüncüsü ise: İçinde bulunduğumuz Denizli Hapishânesindeki musîbetin, başımıza gelmesine sebep olan o münâfıklar, rûmî bin üç yüz elli dokuz senesinde, tekrar başta üstadımız olduğu halde, bize ve Risâle-i Nur’a hücum ettiler.

Bir kısmımızı Isparta’dan topladılar. Bir kısmını Çivril’den Isparta’ya getirdiler. Sevgili Üstadımızı da, yalnız olarak Kastamonu’dan Isparta’ya sevk ettiler. Daha başka vilâyetlerden de arkadaşlarımız Isparta’ya getirilmişti.

Ehl-i garazın iğfaline kapılan Isparta adliyesi, Risâle-i Nur’un gayesi haricinde bulunan cephelerde, bizce ma’nası olmayan ithamlar altında bizi sıkıyordu. Bilhassa kıymettar Üstadımızı daha çok tazyik ettikleri vakit, Üstadımıza lüzumlu lüzumsuz, birçok sualler açan Isparta müddei umûmîsinin, “Bu belâlar dediğin nedir,” diye olan sualine cevaben: “Evet” demiş.”Zındıklar eğer Risâle-i Nur’a ve şâkirdlerine ilişseler, yakından bekleyen belâların, hareket-i arz sûretiyle geleceğini.” söylemişti.

Daha sonra bizi Denizli’ye sevk ettiler. Kastamonu, İstanbul ve Ankara dahil olmak üzere, on vilâyetten adliyelere sevk edilen yüzü mütecaviz Risâle-i Nur talebelerinin bir kısmı bırakılmış, yetmiş kişiden ibaret bir diğer kısmı da, Denizli’de medrese-i Yusufiyede bulunduruluyordu.

Bizim bütün müracaatlarımıza sudan cevap veriliyor, sevgili Üstadımız daha çok tazyik ve sıkıntı içerisinde yaşattırılıyor, ufûnetli, rutûbetli, zulmetli bir yerde bütün bütün konuşmaktan ve temastan menedilmek sûretiyle, haps-i münferidde işkenceli azap çektiriliyordu.

İşte bu sıralarda, Denizli zindanının bu dehşetli ızdıraplarını geçirmekte idik. Allah’tan başka hiç bir istinâdgâhları bulunmayan bu biçârelerin, bir kısmı Kastamonu’dan diğer bir kısmı İnebolu’dan diğer bir kısmı da İstanbul’dan henüz gelmemişlerdi.

Şu vatanın her köşesinde, hak ve hakîkat için çırpınan ve saf kalpleri ile necatları için Rabb-ı Rahîmlerine iltica eden pek çok ma’sûmların, semavâtı delip geçen ve Arş-ı Rahmâna dayanan âhları boşa gitmedi. Allahü Zülcelâl Hazretleri, o mübârek üstadımızın Isparta’da söylediği gibi, ma’sûmları Cennete götüren ve zâlimleri Cehenneme yuvarlayan dehşetli bir diğer zelzeleyi gönderdi. Risâle-i Nur, bir vesîle-i def-i belâ olduğunu gösterdi. Çok hâneler harap oldu, çok insanlar enkaz altında ezildi. Çokları sokak ortalarında kaldı.

Ses Yok