Siracınnûr | Hasan Feyzinin Manzumesi | 280
(268-284)

Yirmi beş yıldır çekmekte olduğunuz çilelerden halâs ve necatınız böyle ölümle mi, ayrılıkla mı olacaktı? Acılar ve ağrılar çeken ve zehirler içen o mübârek kalbinizin istirahatı, böyle varıp kara toprağa yatmakla mı olacaktı?

Hiçbirimizin huzurunuzda hazır bulunmadan ve bu gözümüzle bir daha görmeden, yapayalnız ve hücra bir köşede bu ölümün, bu ufulün ne acı ve ne hazîn.. Günün birinde birdenbire Üstad ölmüş âh.. diye bir ses işitmek veya bir iki satırlık mektup almak veyahut rüyada görüp pürtelaş uyanmak ve sarsılmak ne kadar elim Üstadım..

Mübârek vasiyetnâmenizi görmek ve okumakla ve korkulu ve endişeli haberler gelmekle beraber, biz hâlâ bu irtihal ve mevt hâdisesinin bu kadar yakın bir zamanda vuku bulacağına inanamıyoruz. Hattâ bunu şu sûrette te’vil ve hayır ile tefsir ederek, bunun eza ve işkencelerden ve esaretten kurtulması ve dirilmesi alâmetidir diye telakki ediyoruz.

Evet mâdem ki,

var. Senin de birgün olup öleceğini biliyoruz. Fakat böyle tenha ve gârib, mesmum ve mağmum ve işkencelerle ve biraz da mevsimsiz olarak değil;

Yirmi beş senedir, seni hep menfalarda ve hep hücralarda arayan bu hicranlı gönüller, demek hiç mi gülmeyecek. Üç-beş sene hattâ bir senecik olsun, gözlerimizle serbest olarak, bu derdliler ve kimsesizler hiç mi görmeyecek.

Zehirli yılan ve akreplerin bile gezip dolaşmasına, vahşi ve kâfirlerin bile serbest yaşamasına açılan bu yeryüzü, yalnız sana mı yasak. Dünya kurulalı akan ve harlayan ve her zîruha helâl ve mübah olan gümüş gibi ırmak ve çayların tatlı ve serin suları, bağ ve bahçe ve gülistanları ve bunların türlü çiçek ve meyveleri yalnız sana mı memnu!

Çekilen âhlar yüzünden yalnız senin değil, yüzlerle yerinden delinen hepimizin ciğerlerimizin tâmiri ve tedavisi kabil değil. Biz hep ağlayan bu beşeriyetin gözyaşlarının seninle, yâni Risâle-i Nur ile dineceğine, hep sızlayıp acıyan kalblerin, hâdim olduğun nurlarla teselli bulacağına bel bağlamış ve inanmıştık.

Ses Yok