Şualar | OnÜçüncü Şuâ | 379
(323-383)

Halbuki mahremlerin şedid ifadeleri ve müdâfaatın dokunaklı meydan okumaları ve Maârif Vekilinin dehşetli hücumu ve ehl-i vukufun heyetinde maarif dâiresine mensub ehemmiyetli iki maddî feylesofların ve yeni îcadlara tarafdar büyük bir âlimin bulunması ve bir seneden beri gizli zındıka komitesi aleyhimize Halk Fırkası’nı ve Maarif’i sevketmesi cihetiyle, ehl-i vukufun pek şiddetli itirazları ve bizi ağır cezalarla ittiham etmelerini beklerken, himâyet ve inâyet-i Rahmâniye imdâda yetişip onlara Risâle-i Nur’un yüksek makamını göstererek, şiddetli tenkidlerden vazgeçirmiş. Hatta bizi cezalardan kurtarmak fikriyle ve Eskişehir Mes’elesi ve Otuz Bir Mart hâdise-i meşhuresiyle beni sâbıkalı bir mücrim-i siyasî nazariyle baktırmamak ve sırf din ve îman için hareket ettiğimizi ve siyaset fikri bulunmadığını göstermek fikriyle demişler ki: “Said Nursî, eskiden beri arasıra peygambere verasetlik davasında bulunur. Kur’ân ve îman hizmetinde müceddidlik tavrını alır, yâni ba’zan bir nevi cezbeye mağlub olup meczubane hareket eder.”

İşte bu fıkra ile feylesofların dinsizce ta’birler ile, kim olursa olsun din lehinde kuvvetli hareket edenlere: Vazifesi, müceddidlik irsiyetiyle yapıyor diye, hem bir kısım kardeşlerimiz haddimden çok ziyâde hüsn-ü zanlarını tenkid etmek, hem bana bir cezbe isnad ile şiddetlerimde beni siyasetten ve cezadan tebrie etmek ve bize muârız ve düşman olanları bir derece okşamak ve işâret-i Kur’âniye ve kerâmat-ı Aleviye ve Gavsiye hakîkatları kuvvetli olduklarını göstermek ve herkese kıyasen bende dahi bulunması tahminlerince muhakkak olan hubb-u câh ve enâniyet ve hodfuruşluğu kırmak için, o dinsizce feylesofane ta’birini isti’mal etmişler. O ta’bire karşı, Risâle-i Nur baştan nihayetine kadar Güneş gibi bir cevabdır. Ve mesleğimiz, terk-i enâniyet ve uhuvvet olmasından, bizde hodfuruşâne şatahat bulunmadığından, Yeni Said’in Risâle-i Nur zamanındaki mahviyetkârâne hayatı ve mübârek kardeşlerinin ifratkârane hüsn-ü zanlarını hatıra bakmayarak mükerrer derslerle tâdil etmesi, o ta’bir ile işmâm edilen ma’nayı tam çürütüyor, izâle eder.

* * *
Ses Yok