Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bir cilve-i inâyet-i Rabbânîyedir ki; daha müdâfaâtımızı ve evraklarımızı ve kitabları görmeden, yalnız perde altında hissedip Maârif Vekilinin dehşetli püskürmesi ve hücumu, “Beşinci Şuâ” ve “Hücumat-ı Sitte’nin Zeyli” gibi gâyet şiddetli mahrem risâleleri en ehemmiyetli makamat bilfiil tenkid için tedkik etmesi ve müdâfaâtımın ciddî, dokunaklı küfr-ü mutlaka cür’etkârâne darbeleri Ankara’nın bize karşı çok şiddetli davranmasını beklerken, mes’elenin azametine nisbeten gâyet mülâyimane belki musalahakârane vaziyet almış. Ve bu cilve-i inâyetin bir hikmeti de şudur: Risâle-i Nur’un, umum memlekete alâkası cihetiyle, umûmî bir dershânede ve büyük makamatta dikkat ve merakla okunmasıdır. Evet, bu zamanda böyle yüksek bir ders, elbette böyle cemiyetli ve küllî ve umûmî dâirelerde okunması, büyük bir inâyettir ve küfr-ü mutlakı kırdığına bir kuvvetli emâredir.
Kardeşlerim! Herhalde bu kadar sıkıntı ve zararı çeken zaîf bir kısım aile sâhipleri, bir derece Risâle-i Nur’dan ve bizden çekinmek, belki vazgeçmek için bir mazeret olabilir zannıyla, tahliyeden sonra değişmek ihtimaline binâen derim: Bu derece kıymetdar bir mala bu maddî ve ma’nevî fiat veren ve bu azabı çeken, o maldan vazgeçmek büyük bir hasarettir. Hem her birisi, Risâle-i Nur’un eczalarını ve alâkadarlarını ve bizi muhafaza ve yardım ve hizmeti birden bıraksa; hem ona, hem bizlere lüzumsuz bir zarardır. Onun için; ihtiyatla beraber, sadakatı ve irtibatı ve hizmeti değiştirmemek lâzımdır.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bir cilve-i inâyet-i Rabbânîye ve bir himâyet-i hıfz-ı İlâhîyedir ki; Ankara’da ehl-i vukuf hey’eti, Risâle-i Nur’un hakîkatlarına karşı mağlub olup, şiddetli tenkid ve itirazın çok esbabı var iken âdeta beraatine karar verdiklerini işittim.