Şualar | OnÜçüncü Şuâ | 377
(323-383)

“Bu gözümüz önünde ve bizi bekleyen ölümün i’dâm-ı ebedîsinden ve karşımızda kapısını açan ve bizi cebr-i kat’i ile çağıran kabrin dâimî karanlık haps-i münferidinden kurtulmağa çalışıyoruz. Hem sizin de o dehşetli ve çâresiz musîbetten kurtulmanıza yardım ediyoruz. Sizin nazarınızda en büyük bir mes’ele-i dünyeviye ve siyasiye, bizim nazarımızda ve hakîkat cihetinde kıymeti pek azdır ve bilfiil vazifedar olmayanlara malayâni ve ehemmiyetsizdir ve kıymeti yoktur. Fakat bizim iştigal ettiğimiz vazife-i zaruriye-i insaniye ise, herkese her zaman ciddî alâkası var. Bu vazifemizi beğenmeyenler ve kaldıranlar, ölümü kaldırmalı ve kabri kapamalı!”

İkinci ve üçüncü “nokta”lar şimdilik geri kaldı.

* * *


Risâle-i Nur’un kerametlerindendir ki; Üstadımız Hazretleri: “Ey mülhidler ve ey zındıklar! Risâle-i Nur’a ilişmeyiniz! Risâle-i Nur, âfâtın def’ine sadaka gibi vesile olmasından, ona karşı olan hücum ve onun ta’tili, âfâta karşı olan müdâfaasını zaîfleştirir. Eğer ilişirseniz, yakından bekleyen belâlar, sel gibi üstünüze yağacaktır.” diye, on senedir kerrâtla söylüyordu. Bu hususta şâhid olduğumuz felâketler pek çoktur. Dört seneden beri Risâle-i Nur’a ve şâkirdlerine her ne vakit ilişilmiş ise; bir felâket, bir musîbet takib etmiş ve Risâle-i Nur’un ehemmiyetini ve âfâtın def’ine vesile olduğunu göstermiştir. İşte Üstadımız Bediüzzaman’ın Risâle-i Nur ile haber verdiği yüzler hâdisat içinde felâketler zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört felâket, Risâle-i Nur’un bir vesile-i def-i belâ olduğunu gösterdi. Cenâb-ı Hak, bize ve Risâle-i Nur’a taarruz edenlerin kalblerine îman ve başlarına hakîkatı görecek akıl ve göz ihsân etsin; bizi bu zindanlardan, onları da bu felâketlerden kurtarsın, âmîn!

Husrev


* * *
Ses Yok