Sâniyen: Bu Medrese-i Yusufiye’nin nâzırına yazdım: Ben Rusya’da esir iken, en evvel “Bolşevizm”in fırtınası hapishânelerden başladığı gibi, “Fransız İhtilâl-i Kebiri” dahi en evvel hapishânelerden ve tarihlerde serseri nâmiyle yâdedilen mahpuslardan çıkmasına binâen; biz Nur şâkirdleri, hem Eskişehir, hem Denizli, hem burada mümkün oldukça mahpusların ıslâhına çalıştık. Eskişehir ve Denizli’de tam faidesi görüldü. Burada daha ziyâde faide olacak ki, bu nâzik zaman ve zeminde Nur’un dersleriyle geçen fırtınacık (Hâşiye) yüzden bire indi. Yoksa ihtilâftan ve böyle hâdiselerden istifâde eden ve fırsat bekleyen haricî muzır cereyanlar o baruta ateş atıp bir yangın çıkacaktı.
Said Nursî
Aziz, Sıddık, Sarsılmaz, Sıkıntıdan Usanıp Bizlerden Çekilmez Kardeşlerim!
Şimdi maddî, ma’nevî bir sıkıntıdan nefsim sizin hesabınıza beni mahzun eylerken, birden kalbe geldi ki, hem senin, hem buradaki kardeşlerin tek birisiyle yakında görüşmek için bu zahmet ve meşakkatin başka sûrette on mislini çekseydiniz yine ucuz olurdu. Hem Nur’un takvadârâne ve riyazetkârâne meşrebi, hem umuma ve en muhtaçlara hatta muarızlara ders vermek mesleği, hem dâiresindeki şahs-ı ma’nevîyi konuşturmak için eski zamanda ehl-i hakîkatın senede hiç olmazsa bir-iki def’a içtimaları ve sohbetleri gibi; Nur şâkirdlerinin de, birkaç senede en müsait olan Medrese-i Yusufiye’de bir def’a toplanmalarının lüzumu cihetinde bin sıkıntı ve meşakkat dahi olsa ehemmiyeti yoktur. Eski hapislerimizde birkaç zaîf kardeşlerimizin usanıp dâire-i Nuriyeden çekinmeleri onlara pek büyük bir hasaret oldu ve Nurlara hiç zarar gelmedi.
Hâşiye: Bu fırtına ise Afyon hapsinde bir isyan çıktı, hiç bir Nur talebesi karışmadı.