Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Talebelerin itiraznâmelerini müdüre vermedim. Dedim: Diyânet Riyaseti’ne ve bize risâlelerimizle beraat veren Ankara’nın Ağır Ceza dâiresine -itiraznamemin âhiriyle beraber- göndermek istiyoruz. Hem Hata-Savab Cedveli de o iki makama, fakat mahrem yalnız berâ-yı ma’lûmat olarak göndermek münasibse. Dedi: “Münasibdir.” Şimdi siz avukata deyiniz. Birkaç nüsha talebelerin itiraznamelerinin ve cedvelin iki nüsha çıkarsın.
Hem Diyânet Riyasetine yazınız ki: Ulûm-u diniye ehlini himaye etmek vazife-i zaruriyenizi Said ve arkadaşları hakkında bu def’a Afyon’a gönderdiğiniz raporla mükemmel yapdığınızdan, hem mazlum Said, hem ma’sûm arkadaşları dâirenize çok müteşekkir ve fevkalâde minnettar oldular. Zâten mes’elemiz dinî ve ilmî olmasından, her dâireden ve adliye ve zabıtadan evvel Diyânet Dâiresi alâkadardır. Onun için hem Denizli’de, hem Afyon’da en evvel o dâirelere müracaat edip şekvamızı oradaki âlimlere yazdık. Bu mealde bir başlık yazınız.
Said Nursî
Aziz, Sıddık Kardeşim Re’fet Bey!
Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın hürmetine ve alâka-i Kur’âniye’nizin hakkına ve Nurlar ile yirmi sene zarfında îmana hizmetiniz şerefine, çabuk bu dehşetli, zâhiren küçücük fakat vaziyetimizin nezaketine binâen pek elîm ve feci ve bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa bir dirhem şahsî hak yüzünden bizlere ve hizmet-i Kur’âniyeye ve îmaniyeye yüz batman zarar gelmesi -şimdilik-ihtimâli pek kavîdir. Sizi kasemle te’min ederim ki; biriniz bana en büyük bir hakaret yapsa ve şahsımın haysiyetini bütün bütün kırsa, fakat hizmet-i Kur’âniye ve îmaniye ve Nuriye’den vazgeçmezse ben onu helâl ederim, barışırım, gücenmemeğe çalışırım.