Şualar | OnDördüncü Şuâ | 441
(384-508)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Evvelâ: Bu sene serbest olsaydı belki bir kısmımız hacca gidecekti. İnşâallah bu niyetimiz bilfiil gitmiş gibi kabul olup bu sıkıntılı hâlimizde hizmet-i îmaniye ve Nuriyemiz öyle büyük bir hac sevabını verecek.

Sâniyen: “Risâle-i Nur Kur’ânın çok kuvvetli, hakîki bir tefsiridir.” tekrar ile dediğimizden, ba’zı dikkatsizler tam ma’nasını bilemediğinden bir hakîkatı beyân etmeğe bir ihtar aldım. O hakîkat şudur:

Tefsir iki kısımdır:

Birisi: Ma’lûm tefsirlerdir ki, Kur’ân’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin ma’nalarını beyân ve îzah ve isbat ederler.

İkinci kısım tefsir ise: Kur’ânın îmanî olan hakîkatlarını kuvvetli hüccetlerle beyân ve isbat ve îzah etmektir. Bu kısmın pekçok ehemmiyeti var. Zâhir ma’lûm tefsirler, bu kısmı ba’zan mücmel bir tarzda dercediyorlar. Fakat Risâle-i Nur; doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsâlsiz bir tarzda muannid feylesofları susturan bir ma’nevî tefsirdir.

Sâlisen: Sabahleyin birşey yazacaktım, kaldı. Şimdi aynı mes’ele çıktı, kâtib Sâlim Bey izin verdi. Yarın Hey’et-i Vekile’ye bir istida yazmak için Husrev ve Tahirî yanıma gelsinler.

Said Nursî


* * *
Ses Yok