Şualar | OnDördüncü Şuâ | 500
(384-508)

2— Savcılık Makamının, “mevzudur” diye gayr-ı ilmî iddia ettiği hadîsin hadîs kitablarında sahih olduğu; hadîs âlimlerinin kabulüyle ve hürriyetten evvel Meşrutiyet devri ulemâsına Japonya’nın ve İngiltere Anglikan Kilisesi’nin sorduğu sualler münâsebetiyle, o devrin allâmeleri olan İstanbul âlimleri, Bediüzzaman olan müellif-i muhtereme sorarak, şimdi ismi “Beşinci Şuâ” olan eserde görülmekte olan o zamanki bu hadîsin tevilen cevablarını o ehemmiyetli âlimlerin kabûl edip itiraz edememeleriyle sahih olduğu kat’i sâbittir.

Hem yalnız Risâle-i Nur’un bu kısmı değil; bütün hakîkatları ve dersleri hiçbir hakîki İslâm âliminin itiraz edemeyeceği kadar kuvvetli hakîkatlerdir ki; Diyânet Riyaseti başta olarak bütün memleketteki hakîki âlimler kabûl ve tâzime, tâ devr-i Meşrutiyet’ten beri mecbûr kalmışlar. O hakîkatları ve o kuvvetli bürhanları ismi âlim olan ve hakîkat ilminden bîbehre bir-iki ferdin itiraz ve iddiası çürütemez. Hem gâyet gülünç olur. Maddî ve ma’nevî menafî’i zâhir olan ve vatanın her tarafında ve her sınıf halk tabakasında hayat-ı bâkiyelerini i’dâmdan kurtarmak için takdir ile okunan ve onunla îmanlarını kurtardıklarından müellif-i muhteremine ebedî minnetdar kalan binlerle vatandaşın faidelendiği Kur’ân ve îman hakîkatlarına meftun olarak müellifine bir şükran borcu olarak bir mektub yazmak ve sebeb-i itham olan hadîsin inkâr edilmeyen hakîkatlarına istinâd ederek ba’zı ef’al ve âsâra nazar edip hadîsin mazharı olan bu memlekette zuhur etmiş gibi bakmak ve böyle bir zanna düşerek ve birçok İslâm âlimlerinin ihbaratına dayanarak ba’zı hataların tamiri cihetine gidilmesini bir fütuhat-ı Kur’âniye kabul edip izhar-ı şâdümanî eylemek ve bu görüş ve nokta-i nazarını eserleriyle tefeyyüz ettiği bir Üstada mahremâne arzetmek; vatan ve milletin anarşiliğe ve dolayısıyla bütün dünyayı titreten kızıl tehlikenin kucağına düşmemesini temenni etmek rejime bir hıyanet midir? İnkılâba dil uzatmak mıdır? Ve o takdîre ve tebcîle çok elyak ilim adamını aynı iftiralardan birkaç mahkeme teberri ettirdiği halde, aynı mevzularla zan altına alıp kimsesiz ve çok ihtiyar ve münzevi olduğu halde tevkif ve tecrid ederek taht-ı muhakemeye alıp bizim de bu ilmî nokta-i nazarımızı ve îmanımızı kurtarmak için çalışmalarımızı bir suç telâkki edip onun güya devletin emniyetini ihlâl suçuna delil ve bürhan göstermek hangi vicdanın âdilâne kararıdır? Mahkemenizden soruyorum, vicdanınıza bırakıyorum.

Ses Yok