Müellifi ve eserleri beraat eden bir te’lifatı okumayı ve okutmayı, devlet emniyetini ihlâl ve rejime hıyanet gibi çok ağır bir cürme delil ve sebeb-i itham olarak göstermek, ne derece îcab-ı adâlettir bilmiyorum; vicdanlarınıza havale ediyorum!..
2— Hem Bayezid’den bilmediğim bir kimse tarafından ben mevkuf iken gönderilen bir risâle de, sebeb-i ithamım arasındadır. Bu risâleyi görmedim. İçindekilerden bîhaberim. Eğer Risâle-i Nur ise kabûl ediyorum. Sizler sorun cevab vereyim. Yalnız iddianamede savcının mehdilikten bahsettiğini öğrendim. Halbuki Üstadım bu gibi isnadlardan müberrâdır. Böyle bir şeyi lîsanından duymadığımız gibi, eserlerinde de görmedik. Ve talebelerini, her fırsatta şahsına hürmet ve ta’zimden ve makam vermekten men’etmiş ve tâzimkârane mektub yazanları dahi takbih etmiştir. Bizler kendisini hubb-u câhdan müberrâ, zamanın en yüksek bir âlimi ve bir ilm-i tahkik hocası olarak biliyoruz.
Mevkuf
Hıfzı Bayram
Makam-ı iddianın, Üstadım Bediüzzaman’ın mevhum suçuna beni iştirak ettirmesine karşı kısaca derim ki:
İntisabımdan zerre kadar pişman olmayarak Üstadıma ve Risâle-i Nur’a yaptığım hizmetim, ancak bir derya kadar lütuf ve ihsana karşı bir damla ile mukabele gibidir. Nasılki gâyet kıymetdar elmas hazinelerine sâhib olmak yolunda küçük cam parçaları tereddüdsüz feda edilirse, ebedî hayatımı kurtarmağa vesile olan Risâle-i Nur uğrunda hayatımı feda etmeğe her an hazırım. Uhrevî ve dünyevî hadsiz menfaatleri tahakkuk eden Risâle-i Nur’dan fâni ve ehemmiyetsiz hapislerin ve sıkıntıların hatırı için, kısa ve dağdağalı hayat-ı dünyeviyeye zarar gelmemek için o menfaat-ı azîmeyi terketmek, Risâle-i Nur’a ve Üstadıma karşı durgunluk göstermek; o mübârek Üstada, o kudsî allâme-i zamana ve onun birtek gayesi olan îman ve Kur’âna büyük bir ihânet olduğunu biliyorum. Ve onun izin ve emrinden zerre kadar hilaf-ı hareket etmek istemiyorum.