Lemalar | Onikinci Lema | 66
(62-69)

O âlemlerin şenlenmesine münâsib ve muvafık zîşuur mahlûkları halkedip orada iskân etmiştir. O zîşuur mahlûklar, mâdemki melâike ecnasından ve ruhanî envalarından olmak lâzım gelir. Elbette en kesif ve en sert tabaka, onlara nisbeten, balığa nisbeten deniz ve kuşa nisbeten hava gibidir. Hatta zeminin merkezindeki müdhiş ateş dahi, o zîşuur mahlûklara nisbeti, bizlere nisbeten Güneşin harareti gibi olmak iktiza eder. O zîşuur rûhânîler nurdan oldukları için, nâr onlara nur gibi olur.

Dördüncüsü: On Sekizinci Mektubda tabakat-ı Arzın acaibine dâir ehl-i keşfin tavr-ı akıl haricinde beyân ettikleri tasvirata dâir bir temsil zikredilmiştir. Hulâsası şudur ki: Küre-i Arz, âlem-i şehâdette bir çekirdektir; âlem-i misaliye ve berzahiyede bir büyük ağaç gibi, semavâta omuz omuza vuracak bir azamettedir. Ehl-i keşfin Küre-i Arzda ifritlere mahsus tabakasını bin senelik bir mesafe görmeleri, âlem-i şehâdete âid Küre-i Arzın çekirdeğinde değil, belki âlem-i misâlîdeki dallarının ve tabakalarının tezahürüdür. Mâdem Küre-i Arzın zâhiren ehemmiyetsiz bir tabakasının böyle başka âlemde azametli tezahüratı var; elbette yedi kat semavâta mukabil yedi kat denilebilir ve mezkûr noktaları ihtar için îcaz ile i’cazkârane bir tarzda Âyât-ı Kur’âniye, semavâtın yedi tabakasına karşı bu küçücük arzı mukabil göstermekle işâret ediyor.

İkinci Mes’ele-i Mühimme’dir:

İlâ âhir...

Şu Âyet-i Kerîme gibi müteaddid Âyetler, semavâtı yedi sema olarak beyân ediyor. İşârâtü’l-İ’caz tefsirinde eski Harb-i Umûmînin birinci senesinde cephe-i harbde ihtisar mecbûriyetiyle gâyet mücmel beyân ettiğimiz o mes’elenin yalnız bir hülâsasını yazmak münâsiptir. Şöyle ki:

Eski hikmet, semavâtı dokuz tasavvur edip, lîsan-ı şer’îde, Arş ve Kürsi yedi semavât ile beraber kabul edip acib bir sûretle semavâtı tasvir etmiştiler. O eski hikmetin dâhî hükemasının şa’şaalı ifadeleri, nev-i beşeri çok asırlar müddetince tahakkümleri altında tutmuşlar. Hatta çok ehl-i tefsir, Âyâtın zâhirlerini onların mezhebine göre tevfik etmeye mecbûr kalmışlar. O sûretle Kur’ân-ı Hakîm’in i’cazına bir derece perde çekilmişti.

Dinle
-