Daha geniş fikirli bir tabaka-i beşeriye, yıldızlarla yaldızlanıp, bütün görünen gökleri bir semâ sayıp, onu bu dünyanın semâsıdır diyerek, bundan başka altı tabaka-i semavât var olduğunu fehmeder. Ve nev-i beşerin yedinci tabakası ve en yüksek tâifesi ise; Semavât-ı seb’ayı, âlem-i şehâdete münhasır görmüyor. Belki avâlim-i uhreviye ve gaybiye ve dünyeviye ve misâliyenin birer muhit zarfı ve ihatalı birer sakfı olan yedi semavâtın var olduğunu fehmeder.
Ve hâkeza bu âyetin külliyetinde mezkûr yedi kat tabakanın yedi kat ma’naları gibi daha çok cüz’î ma’naları vardır. Herkes fehmine göre hissesini alır ve o mâide-i semâvîyeden herkes rızkını bulur.
Mâdem o Âyetin böyle pek çok sâdık mâsadakları var. Şimdiki akılsız feylesofların ve serseri kozmoğrafyalarının, inkâr-ı semavât bahânesiyle böyle Âyete taarruz etmesi, haylaz ahmak çocukların semavâttaki yıldızlara bir yıldızı düşürmek niyetiyle taş atmasına benzer. Çünkü: Âyetin ma’na-yı küllîsinden bir tek mâsadak sâdıksa, o küllî ma’na sâdık ve hak olur. Hatta vâkide bulunmayan, fakat umûmun lîsanında mütedavil bulunan bir ferdi, umumun efkârını müraat için o küllîde dâhil olabilir. Halbuki, hak ve hakîki çok efradını gördük. Ve şimdi bu insafsız ve haksız coğrafyaya ve sersem ve sermest ve sarhoş Kozmoğrafyaya bak! Nasıl bu iki fen hata ederek, hak ve hakîkat ve sâdık olan küllî ma’nadan gözlerini yumup ve çok sâdık olan mâsadakları görmeyerek; hayalî bir acib ferdi, ma’na-yı âyet tevehhüm ederek Âyete taş attılar; kendi başlarını kırdılar, îmânlarını uçurdular!...
Elhasıl: Kıraat-ı seb’a, vücuh-u seb’a ve mu’cizat-ı seb’a ve hakâik-i seb’a ve erkân-ı seb’a üzerine nâzil olan Kur’ân semâsının o yedişer tabakalarına, cin ve şeyâtîn hükmündeki i’tikadsız maddi fikirler çıkamadıklarından Âyâtın nücumunda ne var, ne yok bilmeyip yalan ve yanlış haber verirler. Ve onların başlarına o Âyâtın nücumundan mezkûr tahkîkat gibi şahablar inerler ve onları yakarlar. Evet, cin fikirli feylesofların felsefesiyle o semavât-ı Kur’âniyeye çıkılmaz. Belki Âyâtın yıldızlarına, hikmet-i hakîkiyenin mi’raciyle ve îmân ve İslâmiyetin kanatlariyle çıkılabilir...