Tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enâniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksirattan takdis etsin. Evet, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz te’vil ile te’vil ettirir.
sırriyle: Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için i’tirâf etmez, istiğfar etmez, istiâze etmez; şeytana maskara olur. Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Âlişan,
dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir. Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu i’tirâf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu i’tirâf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; i’tirâf etse, afva müstehak olur.
Üçüncü Nokta: İnsanın hayat-ı içtimâîyesini ifsad eden bir desîse-i şeytaniye şudur ki: Bir mü’minin bir tek seyyiesiyle, bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desîsesini dinleyen insafsızlar, mü’mine adâvet ederler. Halbuki: Cenâb-ı Hak haşirde adâlet-i mutlaka ile mîzan-ı ekberinde a’mâl-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiatın esbabı çok ve vücûdları kolay olduğundan, ba’zan bir tek hasene ile çok seyyiatını örter. Demek bu dünyada, o Adâlet-i İlâhîyye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenâlıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyâde gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır. Halbuki: İnsan, fıtratındaki zulüm damariyle, şeytanın telkiniyle, bir zâtın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü’min kardeşine adâvet eder, günahlara girer. Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez. Öyle de: İnsan garaz damariyle, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü’min kardeşine adâvet eder, insanların hayat-ı içtimâîyesinde bir fesad âleti olur.
Şeytanın bu desîsesine benzer diğer bir desîse ile, insanın selâmet-i fikrini ifsad ediyor, hakâik-i îmaniyeye karşı sıhhat-i muhâkemeyi bozuyor ve istikamet-i fikriyyeyi ihlâl ediyor. Şöyle ki:
Bir hakîkat-ı îmaniyeye dâir yüzer delâil-i isbatiyenin hükmünü, nefyine delâlet eden bir emâre ile kırmak ister.