Lemalar | Onaltıncı Lema | 108
(103-112)

Hararetten çıkan sis ve buharlar ve bataklıklar arkasında görünen bir denizi, çamur içinde bir çeşmeye teşbihi ve Arabça; hem çeşme, hem Güneş, hem göz ma’nasında olan kelimesi, esrâr-ı belâgatça gâyet ma’nidar ve münasibdir. (Hâşiye) Zülkarneyn’in nazarında uzaklık cihetiyle öyle göründüğü gibi, Arş-ı Azam’dan gelen ve ecram-ı semâvîyeye kumanda eden semavî hitab-ı Kur’ânî, bir misafirhâne-i Rahmaniyede sirac vazifesini gören müsahhar Güneşi Bahr-i Muhit-i Garbî gibi bir çeşme-i Rabbânîde gizleniyor demesi, azametine ve ulviyetine yakışıyor ve mu’cizâne üslûbu ile, denizi hararetli bir çeşme ve dumanlı bir göz gösterir. Ve semâvî gözlere öyle görünür.

Elhasıl: Bahr-i Muhit-i Garbîye çamurlu bir çeşme ta’biri, Zülkarneyne nisbeten uzaklık noktasında o büyük denizi bir çeşme gibi görmüş. Kur’ânın nazarı ise herşeye yakın olduğu cihetle, Zülkarneynin galat-ı his nevindeki nazarına göre bakamaz, belki Kur’ân semavâta bakarak geldiğinden Küre-i Arzı kâh bir meydan, kâh bir saray ba’zan bir beşik, ba’zan bir sahife gibi gördüğünden; sisli, buharlı koca Bahr-i Muhit-i Atlas-ı Garbîyi bir çeşme ta’bir etmesi, azamet-i ulviyetini gösteriyor.

İkinci Sualiniz: Sedd-i Zülkarneyn nerededir? Ye’cüc, Me’cüc kimler-dir?

Elcevab: Eskiden bu mes’eleye dâir bir risâle yazmıştım. O vaktin mülhidleri onunla mülzem olmuşlardı. Şimdilik hem o risâle yanımda yok-tur, hem kuvve-i hâfızam tâtil-i eşgal etmiş, yardım etmiyor. Hem Yirmi Dördüncü Sözün Üçüncü Dalında bir nebze bu mes’eleden bahsedilmiş. Onun için bu mes’elenin yalnız iki üç nüktesine gâyet muhtasar bir işâret edeceğiz. Şöyle ki:

Ehl-i tahkikin beyânına göre, hem Zülkarneyn ünvanının işâretiyle, Yemen pâdişâhlarından Zülyezen gibi “zü” kelimesiyle başlayan isimleri bulunduğundan bu Zülkarneyn, İskender-i Rûmî değildir. Belki Yemen pâdişâhlarından birisidir ki, Hazret-i İbrahim’in zamanında bulunmuş ve Hazret-i Hızır’dan ders almış. İskender-i Rûmî ise, miladdan takriben üç yüz sene evvel gelmiş, Aristo’dan ders almış. Tarih-i beşerî, muntazam sûrette üç bin seneye kadar gidiyor.

----------------------------------------------------------
(Hâşiye): deki ta’biri, esrâr-ı belâgatça latif bir ma’nayı remzen ihtar ediyor. Şöyle ki: “Sema ve yüzü, Güneş gözüyle zemînin yüzündeki cemâl-i rahmeti seyirden sonra, zemîn dahi deniz gözüyle yukarıdaki Azamet-i İlâhîyyeyi temaşayı müteakib o iki göz birbiri içine kapanırken, rûy-i zemindeki gözleri kapıyor.” diye mu’cizane bir kelime ile hatırlatıyor ve gözler vazifesine paydos işâretine işâret ediyor.

Dinle
-