Benim vaziyetimi anladınız ki sizinkinden çok şiddetli iken, mâdem böyle bir Âyet-i Kerîme tedavi etti, şifa verdi; elbette Kur’ân-ı Hakîm’in eczahâne-i kudsiyesinde, umum dertlerinize şifa verecek ilaçları vardır. Eğer îman ile ona müracaat edip ve ibâdetle o ilaçları isti’mal etseniz, belinizde ve başınızdaki o ihtiyarlığın ve gamların ağır yükleri gâyet hafifleşecektir.
Bu mebhasın uzun yazılmasının sırrı ise; Merhum Abdurrahman’a ziyâde duâyı rahmet ettirmek düşüncesidir. Sizi usandırmasın. Hem sizi belki ziyâde müteellim edecek en acıklı ve nefret verip ürkütecek en dehşetli yaramı, gâyet nâhoş, elîm bir sûrette size göstermekten maksadım: Kur’ân-ı Hakîm’in kudsî tiryakı ne derece harikulâde bir ilaç ve parlak bir nur olduğunu göstermektir.
ON ÜÇÜNCÜ RİCA: (Hâşiye) Bu rîcada sergüzeşt-i hayatımın mühim bir levhasından bahsedeceğimden, herhalde bir derece uzun olacak. Usanmamanızı ve gücenmemenizi arzu ediyorum.Harb-i Umûmîde, Rusun esaretinden kurtulduktan sonra, İstanbulda iki üç sene Darü’lHikmet’te hizmet-i dîniye beni orada durdurdu. Sonra Kur’ân-ı Hakîm’in irşadıyla ve Gavs-ı Âzam’ın himmetiyle ve ihtiyarlığın intibahıyla İstanbuldaki hayat-ı medeniyeden usanç ve şa’şaalı hayat-ı içtimâîyeden bir nefret geldi. Dâüssıla ta’bir edilen iştiyak-ı vatan hissi beni vatanıma sevketti. Mâdem öleceğim, vatanımda öleyim diye Van’a gittim. Herşeyden evvel, Van’da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim. Bakdım ki; sâir Van hâneleri gibi onu da Rus istilâsında Ermeniler yakmışlardı. Van’ın meşhur kal’ası ki, dağ gibi yekpâre taştan ibârettir. Benim medresem onun tam altında ve ona tam bitişiktir. Benim terk ettiğim yedi sekiz sene evvel, o medresemdeki hakîkaten dost, kardeş, enis talebelerimin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakîki şehid diğer bir kısmı da o musîbet yüzünden ma’nevî şehid olarak vefat etmişlerdi. Ben ağlamaktan kendimi tutamadım ve kal’anın tâ medresenin üstündeki iki minare yüksekliğinde medreseye nâzır tepesine çıktım, oturdum. Yedi sekiz sene evvelki zamana hayalen gittim. Benim hayalim kuvvetli olduğu için, beni o zamanda hayli gezdirdi. Etrafta kimse yoktu ki, beni o hayâlden çevirsin ve o zamandan çeksin. Çünkü yalnız idim. Yedi sekiz sene zarfında, gözümü açtıkça bir asır zaman geçmiş kadar bir tahavvülât görüyordum. Baktım ki benim medresemin etrafındaki şehir içi Kal’a dibi mevkii, bütün baştan aşağıya kadar yandırılmış, tahrib edilmiş. Evvelki gördüğümden şimdiki gördüğüme, güya iki yüz sene sonra dünyaya gelip, öyle hazin nazarla baktım.
-------------------------------------------------(Hâşiye): Latif bir tevâfuktur ki, bu On üçüncü Ricanın bahsettiği medrese hâdisesi on üç sene evvel oldu.