Baktım ki, Kuleönlü Mustafa nâmında bir genç, benden ilm-i hâle âid abdest ve namaza dâir birkaç mes’eleyi sormak için gelmiş. O vakit misafir-leri kabul etmediğim halde, onun ruhundaki ihlâs ve ileride Risâle-i Nur’a edeceği kıymetdar hizmeti, (Hâşiye-1) güya hiss-i kable’l-vuku ile ruhum o gencin rûhunda okudu. Onu geriye çevirmedim, kabul ettim. (Hâşiye-2) Sonra tebeyyün etti ki, Risâle-i Nur hizmetinde ve benden sonra hayrü’l-hâlef olarak, bir vâris-i hakîki vazifesini tam yerine getirecek olan Abdurrahman yerine, Cenâb-ı Hak Mustafa’yı nümûne olarak bana gön-dermiş ki; senden bir Abdurrahman aldım, mukabilinde bu gördüğün Mus-tafa gibi otuz Abdurrahman o vazife-i dîniyede sana hem talebe, hem biraderzâde, hem evlâd-ı ma’nevî, hem kardeş, hem fedakâr arkadaş vereceğim. Evet LİLLÂHİ’L-HAMD otuz Abdurrahman’ı verdi. O vakit dedim: Ey ağlayan kalbim! Mâdem bu nümûneyi gördün ve onunla o ma’nevî yaraların en mühimini tedavi etti; sâir bütün seni müteessir eden yaraları da tedavi edeceğine kanaatın gelmelidir.
İşte ey benim gibi ihtiyarlık zamanında gâyet sevdiği evlâdını veya ak-rabasını kaybeden ve beline yüklenmiş ihtiyarlığın ağır yükiyle beraber firaktan gelen ağır gamları da başına yüklenen ihtiyar kardeşler ve ihtiyare hemşîreler!
------------------------------------------(Hâşiye-1): İşte o Mustafa’nın küçük kardeşi olan Küçük Ali kendi güzel, sıh-hatli kalemiyle yedi yüzden ziyâde Nur Risâlelerini yazmakla tamamiyle bilfiil bir Abdurrahmân olduğu gibi, müteaddid Abdurrahmânları da yetiştirdi...
(Hâşiye-2): Elhak, o yalnız kabule değil, belki istikbâle lâyık (Hâşiye) olduğu-nu gösterdi.
(Hâşiye): Risâle-i Nurun birinci şâkirdi Mustafa’nın istikbâle liyâkatına dâir Üs-tadımın hükmünü tasdik eden bir hâdise: Kurban arefesinden bir gün evvel Üstadım gezmeye gidecekti. At getirmek üzere beni gönderdiği zaman, Üstadıma dedim:
“Sen aşağıya inme, ben kapıyı arkasından örtüp odunluktan çıkacağım.” Üs-tadım: “Hayır” dedi; “Sen kapıdan çık” diyerek aşağıya indi. Ben kapıdan çıktık-tan sonra kapıyı arkasından sürgüledi. Ben gittim, kendisi de yukarıya çıktı. Sonra yatmış Bir müddet sonra Kuleönlü Mustafa, Hacı Osman’la beraber gelmişler. Üstadım hiç kimseyi kabul etmiyordu ve etmeyecekti. Husûsan o vakit iki adamı beraber hiç yanına almaz geri çevirirdi. Halbuki bu makamda bahsedilen karde-şimiz Kuleönlü Mustafa, Hacı Osman’la gelince, kapı güya lîsan-ı hâl ile ona demiş ki: “Üstadın seni kabul etmeyecek fakat ben sana açılacağım” diyerek arkasından sürgülenmiş kapı kendi kendine Mustafa’ya açılmış. Demek Üstadımın onun hak-kında “Mustafa istikbâle lâyıktır” diye söylediği sözü istikbâl gösterdiği gibi, kapı da buna şahid olmuştur.
Husrev
Evet Husrev’in yazdığı doğrudur, tasdik ediyorum. Kapı bu mübârek Musta-fa’yı benim bedelime hem istikbâl etti, hem de kabul etti.
Said Nursî